35,1719$% 0.19
36,4566€% 0.07
2.936,35%0,23
4.793,00%0,14
19.200,00%0,15
9.765,12%-1,52
3411866฿%-3.62278
Atatürk Osmanlı subayı olarak Vahideddin’in talimatıyla Samsun’a doğru yola çıkmıştı. Ancak bu talimat milli mücadelenin başlaması için değildi. Farklı bir amacı vardı. Biz bugün bu makalemizde o amacı irdeleyeceğiz. Atatürk Vahdettin emriyle Samsun’a çıkıp Milli mücadeleyi başlattı iddiası doğru mu?
Fakat bu hamle, gidip de orda milli mücadele başlatılsın, işgale karşı örgütlü bir direniş olsun diye değil; karadeniz’de rumlar ile türkler arasında patlak veren küçük çaplı iç savaş bastırılsın diye yapılmıştır. Amaç mütareke şartları gereğince türklerin ellerindeki tüm silah ve mühimmatın alınıp, isyanın bastırılıp sükunetin sağlanmasıdır. Mustafa kemal paşa bu vazifesini yerine getirdikten sonra ivedi bir şekilde başkent istanbul’a geri dönecekti, ingilizlerin izni ve vahdettin’in onayı da ancak bu kadardı. Fakat bu büyük organizasyonu atatürk, nutuk’ta anlattığı gibi büyük bir sır olarak saklamasını iyi bilmiş ve samsun’a ayak bastıktan sonra emre karşı gelerek direnişin ilk meşalesini yakmıştır.
Milli mücadele, osmanlı hanedanına “rağmen” yapılmış kutlu ve zor bir yürüyüştür. Osmanlı hanedanının kendi iradesiyle ve inisiyatifiyle aldığı bir operasyon kararı değildir ve olamaz da. Olamayacağını tüm çıplaklığı ile sonraki gelişmeler göstermiştir.
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. Maddesi’ne göre “Karışıklık çıkan yerler İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecekti.” İtilaf Devletleri bu maddeye dayanarak birçok yeri işgal etmişti.
Mondros’tan sonra Samsun ve civarında bazı karışıklıklar baş göstermişti. Aslında karışıklığı yaratan Rum çeteleriydi. Rum çetelerine karşı Türklerin direnişi, İngilizlerin dikkatini çekiyordu.
İngiliz Calthorpe ve Amet, 1918 Kasım sonlarında “Samsun’da mütareke hükümlerinin henüz uygulanmamış olduğunu ve Hristiyanları toptan öldürmek için Müslüman ahalinin silahlandırıldığını” iddia ediyordu.
Ocak ayında Amerikan Tobacco Company, Londra’ya gönderdiği bir raporda “Bütün Müslümanların, özellikle köylülerin silahlandırıldığını” bildirmişti. Bunun üzerine İngiliz Dışişleri “Bu durumun gemi veya silah gönderilerek düzeltilmesi için gerekli tedbirin alınıp alınamayacağını” sormuştu. Bu soruya İstanbul’daki Amiral Webb, “Normal şartlara dönüş için bütün bölgenin tamamıyla silahsızlandırılması gereklidir, bu da ancak büyük bir askeri kuvvetle yapılabilir” cevabını vermişti. Bunun üzerine İngilizler, 9 Mart 1919’da Samsun’a 200 kişilik küçük bir birlik çıkarmışlar, 50 kişilik bir müfrezeyi de Merzifon’a göndermişlerdi. Ayrıca Teğmen Perring ve Yüzbaşı Hörst de incelemelerde bulunmaları için bölgeye gönderilmişti.
İngilizlerin Samsun’a asker çıkarmaları bölge halkının tepkisini çekmiş; 17-18 Mart 1919 gecesi Teğmen Hamdi Bey askerleriyle birlikte dağa çıkmıştı.
Teğmen Hamdi Bey’in direniş için dağa çıkması, İngilizler için bardağı taşıran son damla olmuştu. İngiliz yetkililer, İstanbul Hükümeti’nden bir an önce bölgede asayişi sağlamasını istemişlerdi.
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 21 Nisan 1919’da Osmanlı Harbiye Nazırlığı’na şu notayı vermişti:
1- Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas yörelerindeki ordunun terhis ve silahlarının toplanması işi çok yavaş gitmektedir.
2- Bu yörelerde, Kars’ta olduğu gibi baştan başa şuralar kurulmuştur. Bu şuralar ordunun denetimi altında asker toplamaktadır.
3- Bu olaylar, Ermenistan hakkında verilecek karara karşı koymak için İttihatçı Jöntürklerce örgütlenmektedir.
Bu İngiliz notası sonunda Amiral Calthorpe, “Gereken her türlü önlemin derhal alınmasını, ilgililere emir ve talimat verilmesini, yoksa işin ciddiyet kazanacağını” bildirmişti.
Amiral Calthorpe, Sadrazam Damat Ferit’e gönderdiği resmi yazıyla da yetinmemiş, Padişah Vahdettin’le de görüşerek özellikle “Karadeniz’deki karışıklıkların bastırılması” konusunda ona da kesin uyarılarda bulunmuştu. Calthorpe, Vahdettin’e, “Yüksek yetkilere sahip askeri bir kurulun, başlarında yetenekli bir generalle derhal görev yerine giderek o bölgedeki 9. Ordu’yu disiplin altına almasını” söylemişti.
İngilizlerin 21 Nisan 1919 tarihli notası üzerine etekleri tutuşan İstanbul Saray Hükümeti, İngilizlerin isteklerini yerine getirmek için Samsun’a bir “umumi müfettiş” göndermeye karar verdi.
Daha önce birkaç kere Atatürk’le görüşmüş olan Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, Sadrazam Damat Ferit’e, bu görevin Atatürk’e verilmesini önerdi. Ayrıca Fevzi (Çakmak) Paşa da İngilizlere, Atatürk’ün “İttihatçılara karşı olduğunu” söyleyerek bu görevlendirmeye zemin hazırladı. Bunun üzerine Sadrazam Damat Ferit, birkaç kere Atatürk’le özel olarak görüşerek bu görevi ona verdi. Atatürk’ün, İstanbul Saray Hükümeti’ndeki asker-sivil tanıdıklarının telkinleri, Atatürk’ün Alman karşıtı olması, İttihatçı olmaması, padişahın “fahri yaverliğini” yapması, Çanakkale başarısı ve Atatürk’ün ifadesiyle “İstanbul’dan uzaklaştırılmak istenmesi” gibi nedenler onun “müfettişlik” görevine getirilmesinde etkili oldu. (9)
Padişah Vahdettin, Mekke’de yayınladığı beyannamesinde “Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderen kabineye uydum” diyor. (10) Atatürk’ün 9. Ordu Müfettişliği’ne tayin edildiği “iradei seniye” 30 Nisan 1919’da çıktı. 5 Mayıs 1919’da Takvimi Vekayi’de yayınlandı. Bu arada Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Atatürk’e Pontus meselesiyle ilgi bir dosya verdi. Atatürk’ün Samsun’da Pontus olaylarını araştırması isteniyordu. (11)
Açıkça görüldüğü gibi “umumi müfettişlik” görevi Atatürk’ü Anadolu’ya göndermek için Padişah Vahdettin’in icat ettiği bir görev değil, İngilizlerin notasından doğmuş bir hükümet görevlendirmesiydi. Atatürk bu görevi kabul etmeseydi başka biri gönderilecekti. 21 Nisan’da verilen İngiliz notasından sadece 9 gün sonra, 30 Nisan’da, bu görevlendirmenin yapılması, İstanbul Saray Hükümeti’nin İngilizlerden ne kadar çok korktuğunu gösteriyordu.
Paris Barış Konferansı’nın Osmanlı’nın kaderini belirleyeceği o günlerde İstanbul Saray Hükümeti, Mondros Mütarekesi’ne harfiyen uyduklarını İtilaf devletlerine göstermek istiyordu. Saray Hükümeti, Anadolu’da ateşkes hükümlerine aykırı olarak gelişen askeri ve sivil direnişlerin kendilerini Paris’te zora sokacağını düşünüyor, bu nedenle Anadolu direnişini başlamadan bitirmeyi planlıyordu. Padişah Vahdettin’e göre tek çare, ateşkes hükümlerine uymak ve İngilizlerin sözünden çıkmamaktı. İşte bu nedenle Atatürk’ü Anadolu’ya “direniş başlatsın” diye değil, “direnişi engellesin” diye gönderdiler. Bu iş için sadece Atatürk’le yetinmediler, halk direnişini önlemek için ayrıca “Nasihat Heyetleri” kurup Anadolu’ya gönderdiler.
6 Mayıs 1919 tarihli talimatnameye göre “9. Ordu Müfettişi” Atatürk yalnızca “askeri” değil “mülki” yetkilere de sahipti.
Talimatnameye göre Atatürk’ün görevleri ve yetkileri şunlardı:
a) Bölgedeki asayişin düzeltilmesi, asayişsizlik nedenlerinin belirlenmesi,
b) Silah ve cephanenin bir an önce toplattırılıp koruma altına alınması,
c) Şuralar varsa ve asker topluyorsa bunun kesinlikle engellenmesi, şuraların kapatılması,
d) 3. ve 15. kolorduların müfettişlik emrine verilmesi,
e) Atatürk, Müfettişlik bölgesi Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, Erzincan ve Canik illerine gereken emirleri verebilecek, buralarla sınırı olan Diyarbakır, Bitlis, Mamuretülaziz, Ankara, Kastamonu illerindeki ordu komutanları da Atatürk’ün emirlerini dikkate alacaklardı. (12)
Bu talimatnameden açıkça görüldüğü gibi Atatürk’ten beklenen Anadolu’da “direniş başlatması” değil, tam tersine Mondros’a uygun olarak dağıtılmamış orduları dağıtması, halkın elindeki silahları toplaması, şuralara son vererek yer yer başlayan ve başlayabilecek direnişleri önlemesiydi. Ayrıca bir de Pontus olaylarını araştırması isteniyordu.
Merkür retrosu 10 Eylül’de başlıyor… Merkür retrosunda neler olacak?