35,1761$% -0.01
36,7640€% 0.01
2.956,17%-0,72
4.803,00%-0,55
19.244,00%-0,55
10.025,47%0,77
3308348฿%-2.27815
Akşener’den bir Abdülhamid Açıklaması Daha: Hayranı Olduğu Abdülhamid Han’e Benzemek Erdoğan’a Hakaretmiş! Akşener partisinin grup toplantısında Abdülhamid ile ilgili sözleri üzerinden kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt verdi. İşte Akşener’in Abdülhamid han açıklaması:
Geçtiğimiz hafta sonundan beri, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarını,
Abdülhamit Han üzerinden, bir yaygara tufanı almış gidiyor.
Hakaretlerin, öfke nöbetlerinin, nefret şovlarının, bini bir para…
Oysa;
Dillere destan şanlı tarihimize, sahip çıkmanın da,
Tarihimizden ilham alarak, yol yürümenin de,
Tarihe atıf yaparak, siyaset dersi vermenin de yolu,
İlk önce, tarihi öğrenmekten geçer…
Ama tarih;
“Keşke Yunan galip gelseydi.” diyen, Meczup Fesli’lerin hezeyanlarından öğrenilmez.
Yalan yanlış danışman notlarından da öğrenilmez.
Dizi sahnelerinden, çizgi romanlardan, hiç öğrenilmez.
Tarih, okuyarak, araştırarak öğrenilir.
İşte bu yüzden;
Sayın Erdoğan, tarihi bir türlü öğrenemiyor.
Çünkü kendisi okumayı sevmiyor.
Eline tutuşturulan notlardan ötesini, görmüyor.
Kulağına üflenen sesler dışında, kimseyi duymuyor.
Dört bir yanını saran cehalet duvarından attığı hamasi nutuklarla,
günü kurtarmaya çalışıyor.
Ancak unuttuğu bir şey var:
Biz tarihe, onun gibi kişiler üzerinden bakmıyoruz.
Biz tarihe, onun gibi kavgalar üzerinden de bakmıyoruz.
Biz tarihe;
değerler, sistemler ve sonuçlar üzerinden bakıyoruz.
Çünkü biz;
Abdülhamit Han’la değil,
o günün şartlarındaki demokrasi rüzgârıyla ilgileniyoruz.
Tarihin her döneminde, milletimizin istibdata karşı koyduğu tavırla ilgileniyoruz.
Tekleşmeye, tek adamlığa giden her yolu, azimle kesmiş olan millî iradeyle ilgileniyoruz.
Sayın Erdoğan nedense,
istibdat dönemi ile, günümüz arasındaki benzerlikleri,
dile getirmemden, çok rahatsız oldu.
Abdülhamit Han’ı kendisine benzetmemi, bir “hakaret” olarak algıladı.
Yani Sayın Erdoğan’ı Abdülhamit Han’a benzetmek, rahmetliye hakaretmiş…
Evet arkadaşlar, yanlış duymadınız.
Sayın Erdoğan için;
rehber kabul ettiği, rol model aldığı,
ama nasıl vefat ettiğini bile bilmediği Abdülhamit Han’ı,
kendisine benzetmek, büyük bir hakaretmiş.
Yani biz aslında;
İstibdata karşı koyan o ruhtan bahsederken değil;
Sayın Erdoğan’a benzetirken, Abdülhamit Han’a hakaret etmişiz.
Arkadaş en azından kendisinin farkında…
Bu da bir şey…
İstibdat bir olgudur, bu inkar edilemez.
Bu tarihsel bir hakikattir.
Ancak görüyoruz ki;
Sayın Erdoğan için istibdatın kendisi değil,
istibdata kimin maruz kaldığı ve istibdatı kimin uyguladığı daha önemli.
Kabileci zihniyet işte böyledir.
Kendi uyguladığı istibdatı umursamaz;
ama kendi maruz kaldığı zaman, avaz avaz bağırır.
Hâlbuki istibdat, göreceli değildir.
Ya vardır, ya da yoktur.
Ya karşısındır, ya da yanındasındır, bu kadar basit.
Eğer istibdata karşıysan;
Söz Abdülhamit Han’a da gelir, 1912’deki sopalı seçimlere de, 1946’daki sandık baskısına da…
Askeri vesayete de karşı olursun, 27 Mayıs darbesine de, 12 Mart’a da, 12 Eylül’e de…
1909’daki darbe teşebbüsüne de karşı durursun, 15 Temmuz 2016’dakine de.
Yassıada mahkemelerindeki adaletsizliğe de isyan edersin,
tweet atan gençlerin Silivri’ye yollanmasına da.
28 Şubat’la da mücadele edersin, Sayın Erdoğan’ın partili istibdat rejimiyle de.
Eğer istibdata karşıysan;
Hadi Atatürk’e zaten yabancısın ama;
En azından, Namık Kemal’i, Ziya Gökalp’i bilmen gerekir.
Mehmet Akif’i, Kazım Karabekir’i, Fevzi Çakmak’ı hatırlaman gerekir.
Enver Paşa’yı, Talat Paşa’yı, “Galip Hoca” Celal Bayar’ı anımsaman gerekir.
Ali Fuat Cebesoy’u, Fethi Okyar’ı, Rauf Orbay’ı unutmaman gerekir.
Elmalılı Hamdi Yazır’ı, Yusuf Akçura’yı, Ahmet Ağaoğlu’nu ıskalamaman gerekir.
Bunun adı tutarlılıktır.
Ve siyaset tutarlılık ister.
Ama sen ve ortakların;
Bilmezseniz, hatırlamazsanız, unutursanız;
hatta bir de üstüne, hem de meclis kürsüsünden, çıkıp onlara “kanı bozuk” derseniz;
Bu sadece tutarsızlık olmaz.
Bu en hafif tabiriyle, vefasızlık, vicdansızlık, terbiyesizlik olur.
Değerli dava arkadaşlarım;
Ancak Sayın Erdoğan için, bunların hiçbir önemi olmadığını, biz zaten biliyoruz.
Sayın Erdoğan için;
tarihimizin, ecdadımızın, sadece kendi iktidarını korumaya hizmet ettiği sürece,
değerli olduğunu da biliyoruz.
Artık apaçık ortada olan, beceriksizliğini, iş bilmezliğini,
manevi değerlerimizin, tarihi şahsiyetlerimizin, ardına sığınarak,
saklamaya çalıştığını da görüyoruz.
Çünkü bu bir zihniyet meselesi.
Ama gün gelir o tarih, işte böyle, döner dolaşır,
aynı bugün olduğu gibi, yakana yapışır.
Ve bütün cahilliğin ortalığa saçılır.
Ne diyelim…
Allah akıl, fikir, izan versin.
Ama biz, bu hazımsızlığı çok iyi anlıyoruz.
Nitekim;
Kaybedeceğini anlayan Sayın Erdoğan’ın,
çaresiz çırpınışlarını eğlenerek izliyoruz.
Tazmanya canavarı edasıyla attığı,
hamasi tiratlarını gülerek dinliyoruz.
Çünkü biz biliyoruz ki;
Çok az kaldı!
Haddi kim bilecekmiş, hududu kim görecekmiş,
milletimizin tokadını kim yiyecekmiş, hep birlikte şahit olacağız.
Çok az kaldı!
Sayın Erdoğan’ı şimdiden uyarıyorum.
Bu saatten sonra, “milletim beni affetsinler” tutmaz.
“Ortağım beni kandırdı.” edebiyatını da kimse yemez.
Benden söylemesi.
Yenilgiyi şimdiden sindirmeye başlasan iyi edersin.
Çünkü sandıkta başına gelecek hazin sonu görmemize;
İnan ki çok az kaldı!
Artık nafile.
Özgürlük, demokrasi diye geldin;
1909’un intikamı peşine düştün.
Kalkınma dedin, zenginlik dedin;
21’inci yüzyılın, Duyunu Umumiye’si oldun.
Milletin adamı diye, milletin omuzlarında geldin;
İstibdatın adamı olarak, milletin iradesiyle gidiyorsun.
İşte o nedenle;
Sen kendini parçalasan da,
Bağıra bağıra nutuklar atsan da;
Bizler, aynı bizden öncekiler gibi, istibdata, “dur” demeye devam edeceğiz.
“Yeter söz milletindir!” diyeceğiz.
“Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet!” diyeceğiz.
Adalet diyeceğiz.
Müsavat diyeceğiz.
Meşveret diyeceğiz.
Uhuvvet diyeceğiz.
Ve en sonunda, aynı dün olduğu gibi;
bugün de biz kazanacağız, millet kazanacak.
İstibdatçılar gidecek, Hürriyet kazanacak.
Kötüler gidecek, İYİler kazanacak!
Kimse merak etmesin, çok az kaldı!
Bakan Çavuşoğlu İsrail’de konuştu: İsrail’den daha fazla turist bekliyoruz!