CHP Sözcüsü Öztrak, bir dönem CIA masalarında yazılan “ılımlı İslam” senaryolarının baş aktörü olan Erdoğan’ın bugünlerde “muhafazakar devrimcilik” sözlerini ağzından düşürmediğini belirterek, “Bunların muhafazakarlıktan anladığı dolarları toplayıp ABD’deki çiftliklere New York’ta Manhattan’da gökdelenlere yatırmaktır” dedi. CHP'li Faik Öztrak: Genel Başkanımız TOGG açılışına katılmayacak!
Soros’un renkli devrimciliği
Düzenlediği basın toplantısında Erdoğan’ın Soros’lakarşılıklı fotoğraflarını gösteren Öztrak, “Muhafazakârlığı doların yeşiliyle sınırlı olanın, devrimciliği de olsa olsa, Soros’un renkli devrimciliği olur. İsviçre Alplerinde, Davos’un otel odalarında, Soros’un masasında, yanında rüşvetten aklanmamış, makaracı eski Bakan… sevsinlersizin devrimciliğinizi” diye konuştu.
AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın Cumhuriyet devrimlerine yönelik sözlerini eleştiren Öztrak, “Erdoğan çıksın, bu sözlerin neresinde olduğunu, millete bir söyleyiversin. Bu, sizin ve partinizin resmi görüşü müdür? Bu soruya kaçamaksız, net yanıt bekliyoruz” diye sordu.
Orta Vadeli Programa göre dolar kurunun yüzde 30 değer kazanacağını, ama tabela faizinin bunun çok altında kalacağını, mevcut Kur Korumalı Mevduat Stoku göz önünde bulundurulduğunda, kamuya binecek olan yükün296 milyar lira oluğunu kaydeden Öztrak, “Bunun 142 milyar lirası Hazine’nin sırtına, geriye kalanı da Merkez Bankası’nın sırtına. 2023 bütçesinde hükümet Kur Korumalı Mevduat için ne kadar ödenek ayırmış? Sadece 25 milyar lira. Yani şuanda kendi varsayımlarına göre Hazine’ye oluşacağı söylenen yükün altıda biri… Bu; 2023 bütçesinin gerçeklikten ne kadar kopuk, tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermeye herhalde yeter de artar bile” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün Kurulumuzun gündeminde; karakışa girerken giderek ağırlaşan gıda güvencesi ve açlık riski, ekonomiye hükümetinher gün yaptığı müdahalelerin, rekabetçi piyasa mekanizmasını çalışamaz hale getirmesi, dışarıda ekonomik iklim bizim gibi ekonomiler için bozulurken, seçimleri kaybedeceğini gören Hükümetin, dışarıdan gelebilecek bir ters dalgaya karşı, ekonomide kalan son tahkimatları da, koltuğunu koruma uğruna, korku ve panik içinde yiyip bitirmesi ve son olarak; seçimi kaybedeceğini anlayan Erdoğan’ın, yeni algı operasyonlarıyla, gündemi karartma çabaları vardı. Bu vahim gelişmelerin olası sonuçlarını ve bu sorunları seçimden sonra hızla aşmak için, yapılması gerekenleri yine Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda kapsamlı bir şekilde ele aldık.
KATIRA BABAN KİM DİYE SORMUŞLAR…
Katıra, “baban kim” diye sormuşlar. “Aygır at dayımdır” demiş. İnsanlar âleminde de, bazıları geçmişinden utanır, sıkılır. Utandığı için de, ya geçmişi çarpıtır. Ya da bukalemun misali, renkten renge girerek, geçmişinden kurtulmaya çalışır. Türkiye’de de geçmişinden kaçmak için, sık sık elbise değiştiren siyasetçilerin başında, Erdoğan gelmektedir.Bundan 20 yıl önce 17 Mayıs 2003’te ne diyor Erdoğan? “Milli Görüş elbisesini dışarıda bıraktık.” İşte o gün bu gündür Erdoğan’ın, ne milliliği kaldı, ne de kendine ait bir görüşü. Bu manşetlerin atıldığı o dönemlerde, ABD Dışişleri Bakanı, Neo-con düşüncenin önde gelen isimlerinden CondoleezzaRice, ABD Gazete Editörleri Derneği üyelerine yaptığı konuşmada; “Elimizde Türkiye örneği var. Bence bunlar Ortadoğu için umut olmalı. Böylece, daha ılımlı siyasi güçleri bulup, İslam ile demokrasi arasında doğru ilişki kurabilen, her ikisine de hizmet eden kurumları oluşturabilen, bütün insanlara hoşgörülü bir demokratik süreç ortaya çıkabilir” diyordu. Erdoğan, CIA’in masalarında yazılan, “Ilımlı Müslüman”, “Ilımlı İslam” senaryolarının baş aktörüydü. Daha Başbakan bile değilken, “Partimiz ılımlı Müslümanların, ortak değerlerini temsil etmektedir” diye, konuşuyordu.Sonunda Erdoğan, “İslam’ı güncelleme” noktasına kadar geldi. Ondan sonra da baktı ki tabanından sert tepkiler geliyor, çark ediverdi. Yine elbise değiştirdi.
BUGÜNLERDE SIRA MUHAFAZAKÂR DEVRİMCİLİKTE
Anlaşılan şimdilerde birileri Erdoğan’a, yeni bir elbise dikme çabası içinde. Erdoğan’ın ağzından; “Muhafazakârdevrimcilik” diye bir laf hiç düşmüyor. Yani insan soruyor muhafazakârlık kim? Devrimcilik kim? Erdoğan kim? Muhafazakârlık adı üstünde… Muhafaza etmek, korumaktır… Allah aşkına! 20 yılda Erdoğan neyi muhafaza etti? Bu ülkenin derelerini, ormanlarını bu siyasi kadrolar, dağını, taşını rantçıya, yandaşa peşkeş çekti. Çocuklarımızın, torunlarımızın hakkını, Doların yeşili için talan etti. Hiçbir şeyi muhafaza falan etmedi. Beytülmali, Devletin Hazinesini mi muhafaza etti? Kayınpeder, damat bir oldu. Seçimlerde sahte istikrar havası basmak için, Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları buhar etti. Ondan sonra Damat, “At izi it izine karıştı” dedi, çekti gitti. Sonra damadın yakın arkadaşını bir yıl sonra yeniden Bakan yaptınız. İhracatçının dövizlerine el koyup, arka kapıdan bu dövizleri satmaya devam ediyorsunuz. Son 10 ayda şu ana kadar satılan dövizlerin, 118 milyar doları bulduğu söyleniyor. Sahte istikrar havası için yaktığınız rezervlerin toplamı, 250 milyar dolara dayandı. Milletin atadan, dededen kalan malını, mülkünü mü, muhafaza ettiniz? Ona da hayır! Atadan dededen kalan ne varsa, hepsini 63 milyar dolara sattınız. TÜRK TELEKOM, Petrol Ofisi, yem fabrikaları, şeker fabrikaları ve daha niceleri… Hepsi satıldı. Bu ülkenin en stratejik tesislerinden birisini, Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna bedava verdiniz, peşkeş çektiniz. Ordumuzun kozmik odasına bile sahip çıkamadınız, koruyamadınız. FETÖ’cü hâkimlerin kirli ellerine teslim ettiniz. Milli ordumuzun sırları, sayenizde başka karargâhların eline geçti.
BUNLARIN MUHAFAZAKÂRLIĞI DOLARLARI TOPLAYIP ABD’DE GÖKDELENE YATIRMAK
Tarihimizi, kültürel mirasımızı mı muhafaza ettiniz? Hayır! Etmediniz. İstanbul’a ihanet ettiniz. Şu fotoğrafa bir bakın. Ağızlarından muhafazakârlığı düşürmeyenlerin, ecdadın emanetine, yandaşa rant için, Doların yeşili için, hiç çekinmeden nasıl ihanet ettiklerini görün. Bu mudurmuhafazakârlık? Bu mudur sizin yerlilik, millilik? Bu milletin iffetli analarına küfreden densizlere, ceza yerine, ihaleler yağdırdınız. Milletimiz ülkeyi yönetenlerin öz evlatlarına, “Evdeki dolarları sıfırla” talimatı verdiklerini, sizin döneminizde duydu, işitti. Bakan çocuklarının evlerinden çıkan, çifter çifter kasaları, para sayma makinelerini, milletimiz sizin döneminizde gördü. Kendi günahlarına, öz evlatlarını ortak eden siyasi babalara, milletimiz bu dönemde şahit oldu. Bunların muhafazakarlıktan anladığı dolarları toplayıp ABD’deki çiftliklere New York’ta Manhattan’da gökdelenlere yatırmaktır. Siz, bu ülkede, ortak aile değerlerimizi, ortak ahlaki değerlerimizi bitirdiniz. Şimdi çıkıp hangi muhafazakârlıktan söz ediyorsunuz?
AK PARTİLİ ÜNAL’IN SÖZLERİ RESMİ GÖRÜŞÜNÜZ MÜ? NET YANIT BEKLİYORUZ
Devrimciliklerine gelirsek… Bazen bir karelik fotoğraf, bin sayfalık söze bedeldir. Muhafazakârlığı doların yeşiliyle sınırlı olanın, devrimciliği de olsa olsa, Soros’un renkli devrimciliği olur. Allah aşkına! Şu fotoğrafa bir bakın… Boğazında balıkçı yaka kazak. İsviçre Alplerinde, Davos’un otel odalarında, Soros’un masasında, yanında rüşvetten aklanmamış, Makaracı eski Bakan, sevsinler sizin devrimciliğinizi… Bu toprakların görüp yaşadığı en büyük devrim, Cumhuriyet ve onun devrimleridir. Ama bugün AK Parti’nin önde gelen siyasetçileri, hala Cumhuriyetle, Cumhuriyet devrimleriyle kavgalı. Grup Başkanvekiliniz Mahir Ünal’ın; “Maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir” sözlerini, nereye koyacağız? Hangi devrimciliğe dâhil edeceğiz? Teamüllere göre, Parti Genel Başkanının, Parti Sözcüsünün, Grup Başkanvekillerinin sözleri, partiyi bağlar. Bu sözler Erdoğan’ı da bağlar. Erdoğan çıksın, bu sözlerin neresinde olduğunu, millete bir söyleyiversin. Bu, sizin vepartinizin resmi görüşü müdür? Cumhuriyetimizin kazanımlarıyla sorunları olanlar, devrimci olamaz. Olsa olsa, devrimlerin kazanımlarını yok etmek isteyen, bozguncular ve karşı-devrimciler olur. Tekrar soruyoruz; Grup Başkanvekiliniz Mahir Ünal’ın sözleri, Erdoğan’ın vepartisinin resmi görüşü müdür? Bu soruya kaçamaksız, net yanıt bekliyoruz.
ABD’DEN GETİRDİKLERİ EKONOMİST “IMF’YE GİDİN” DEMİŞ
Geçtiğimiz yılın Eylül ayında, Nasreddin Hoca’nın borç ödeme fıkrasına benzer bir safsatayı, ekonomik model deyip millete yutturmaya kalktılar. Güya faiz düşecek, Türk Lirası değer kaybedecek, ihracat, ithalatı katlayacak, Merkez Bankasının kasası dövizle dolup taşacak, Türk Lirası değerlenecek, enflasyon da düşecekti. E, ne oldu? O gün bugündür, milli paramızın değeri pul oldu. Türk Lirası dolar karşısında, en fazla değer yitiren para birimi oldu. Enflasyon milletimizi ezdi, milletimizi hayat pahalılığına mahkûm etti. İş ahlakını bozdu, bu kifayetsiz yönetim milletimizi, enflasyon canavarının dişlerine teslim etti. İşte kuzeyimizde büyük bir savaş var. İşgal altındaki Ukrayna’da enflasyon yüzde 25, işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 14. Bizde yüzde 84. TÜİK’in tüm makyajlarına rağmen, tüketici enflasyonunda dünya beşincisiyiz. Bunların olacağını, aklı başında tüm ekonomistler söyledi. Bizim ekonomistlerimiz söyledi “Yapmayın, etmeyin” diye, uyardı. Erdoğan ne yaptı? Kendisini uyaran ekonomistlerin, ne mandacılığını bıraktı, ne de tetikçiliğini. Geçtiğimiz günlerde, bu uydurdukları safsatayı, doğrulatmak için, bir yandan da parlatmak için, dünyanın farklı yerlerinden, Türkiye’ye 18 tane ekonomist getirtmişler. Türkiye’ye getirttikleri, Amerikalı bir profesör, ülkesine döner dönmez demeç vermiş. Türkiye’de uçuşa geçen enflasyonun, kontrol altına alınabilmesi için, Erdoğan’a IMF’ye gitmesini tavsiye ettiğini söylemiş. Ne demişler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
BAKANLARI AÇIKLADI: ACI VERECEĞİNİ BİLEREK YAPTILAR
“İş insanını hayırsız evlat, siyasetçiyi ise kuru inat batırır.” Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon netice” inadı, kendini zaten batırdı ama olan da milletimize oldu. Gıda enflasyonu tüm dünyada hızla geriliyor. Bizde ise hem çok yüksek, hem de hala artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada 12 aylık gıda enflasyonu yüzde 5,5’a düşmüş. Bizde yüzde 93. Dünyadakinin 17 katı. O da TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla… Birleşik Kamu-İş’in araştırmasına göre son bir yılda gıda enflasyonu yüzde 178. Ucube rejimin ucube düzeninde, vatandaşlarımız pazarda tezgâha, marketteraflara artık yaklaşamaz hale geldi. Millete yapılan tüm bu zulmün, bilerek, isteyerek, taammüden yapıldığını da, Nebati Bakan çıktı, itiraf etti. Meğerse uyguladıkları politikaların, millete acı vereceğini gayet iyi biliyorlarmış. Şimdi biz de soruyoruz: Bilerek, isteyerek milletimize neden işkence ettiniz? Neden zulmettiniz? Elinize ne geçti?
ÇİFTÇİYE DOĞRU DÜRÜST DESTEK LAZIM
Milletimiz son bir yılda gerçekten çok büyük acılar çekti. Ve bugün artık önümüzde aşılması gereken, uzun bir kara kış var… Bu kış ocakta bir tas çorba kaynatmak öyle görünüyor ki hiç kolay olmayacak. Üreticilerimizin, çiftçilerimizin üretim maliyetleri şahlanmış gidiyor. TÜİK’in verilerine göre son bir yılda, gübre yüzde 238, mazot yüzde 226, hayvan yemleri yüzde 147, tarımsal ilaçlar yüzde 106 zam görmüş. Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi’ndeki yıllık artış yüzde 135’in üzerine çıktı. Bu, bu fiyatlar serisinin rekoru… Çiftçilerimiz tarlasını bu maliyetlerle nasıl ekecek? Bir traktör deposunu doldurmanın maliyeti bir yılda 880 liradan 3 bin 172 lirayaçıkmış. Bırakın çiftçinin tarlasına sürmeyi, çiftçiler artık tarlalarına gidip çizik bile atamıyor. Çiftçiye bu girdi artışlarını telafi edecek, doğru dürüst destek lazım… Ama veren yok.
30 MİLYAR NİRE 134 MİLYAR NİRE
Tarım Kanunu’nun 21. Maddesine göre Milli Gelirin en az yüzde 1’i kadar tarımsal destek vermek, hükümetin yasal görevi… Hükümet açıkladığı Orta Vadeli Programa göre bu yıl beklediği Milli Gelir 13 trilyon 429 milyar lira. Yani çiftçiye en az, 134 milyar lira destek verilmeliydi. Peki, ilk 9 ayda ne kadar tarımsal destek verdiler? 30 milyar lira. 134 milyar lira nireee, 30 milyar lira nire? Sadece bu yıl çiftçimizin 104 milyar liralık desteğini iç etmişler. Ama Erdoğan çıkıyor hala 30 milyar destek verdik diye gep gepgeriniyor.
BÜYÜK BİR SÜT KRİZİ KAPIDA BEKLİYOR
Bu Hükümet çiftçilerimizi, yalnızca desteklerine çökerek cezalandırmıyor. İthalat sopasıyla da dövüyor. Elin çiftçisini abat, bizim çiftçimizi berbat ediyor. İşte en son, yağlık ayçiçeği tohumu ithalatında gümrük vergisi yüzde 27’den, yüzde 5’e düşürüldü. Bu son darbeyle, çiftçinin elinin emeği, göz göre göre yine iç edildi. Yetmez Trakya Birliği sıkıntıya sokuldu. Bu kararla ayçiçeği çiftçisinin ölüm fermanı yazıldı, tarlasına da asıldı. Sadece çiftçilerimiz değil, besici de, süt üreticisi de, bir türlü belini doğrultamıyor. Çıkın bir markete gidin, bir karton süt 20 liranın üstünde. Ama süt üreticisinin eline ne geçiyor? Tabi kuzuyu kurda, kümesi tilkiye emanet ederseniz, sonuç bu olur. Ulusal Süt Konseyi’nin başındaki isim çiftçi değil, sanayici. Bu işin Avrupa’daki standardı da,bizim üreticilerimizin talebi de, çiğ süt - yem paritesinin 1,5 olmasıdır. Yani üretici bir kilo sütü satacak. Karşılığında 1,5 kilo yem alabilecek. Üretici ancak böyle ayakta kalır. Çiğ sütte fiyat 8,5 lira. 50 kuruş destekleme primiyle birlikte 9 lira. Yemin fiyatı ise 7 lira. Pariteye göre, çiğ sütün olması geren fiyatı en az 10,5 lira. O halde ne yapılacağı belli. Ya yem maliyetlerini düşüreceksiniz. Ya da süt üreticisine desteği artıracaksınız ki markete çok fazla bu fiyatlar yansımasın. İşte bugün bu yapılmadığı için, süt veren inekler kesime gidiyor. Kapımızda da büyük bir süt ve süt ürünleri krizi bekliyor. Bugün, masaya bir bardak süt, bir dilim peynir, bir kaşık tereyağı koymak “mesele” haline geldiyse, sebebini işte bu hatalarda aramak gerekiyor.
BESİCİYE DESTEKTE DE DAĞ FARE DOĞURDU
Sadece süt üreticilerimiz değil et üreten besicilerimiz de perişan. Yem maliyetleri et üreticisinin de canını yakıyor. Şimdi çıkmışlar, TMO’dan besicilere, 5 bin 200 liradan arpavereceğiz deyip sanki müjde veriyormuş havası basmaya çalışıyorlar. Ama besicilerimiz yapılanın, göz boyama olduğunun farkında. Taşıması, hamaliyesi ve diğer masraflarıyla birlikte arpanın kendilerine 5 bin 800 liraya mal olacağını, bunun da zaten piyasadaki fiyata yakın bir fiyat olduğunu dağın fare doğurduğunu söylüyorlar. Bundan 6 yılönce besicilerimiz aldıkları destekle hayvanlarını 20 gün besleyebilirken, bugün hükümetin “Artırdık” diye övündüğü destek parasıyla ancak 6 gün besleyebiliyor. Görünen o ki bu kış da, vatandaşlarımız bu hükümet elinde, kilosu 150 liraya dayanan kıymadan iki çimdik almaya, 120 liralık fiyatıyla peynire uzaktan bakmaya devam edecek.
YÖNETİMDE VİCDAN VARSA ÜLKEDE ZULÜM OLMAZ
Ama mahkeme kadıya mülk değil, bu güzel ülke de kimsenin babasının malı değil. Artık korku duvarları yıkıldı. Sivas’ta bir vatandaşımız, bir kadın çiftçi, Fadime Hanım Genel Başkanımıza: “Bu sene gübremi alamadım, 60 liradan aldığım gübre 600 lira oldu. Geçinemiyorum, köyümde süt bulamıyorum, tereyağı bulamıyorum. Yumurta bile bulamıyorum. Köydekiler, hayvanlarını besleyemedikleri için sattı” diye feryat etti. Ve Saraya da şöyle seslendi: “Ben aç yatarken sen nasıl tok yatıyorsun Tayyip Abi? Böyle şey olur mu?” Bu ülkede vicdanı olan bir yönetim varsa, böyle zulüm elbette olmaz. “Zulüm mülkü zevale sürükler”. İşte bu vicdansız, zalim düzen, Soma’da 8 yıldır adalet arayan, şehit madencimizin eşini; “Biz eşlerimizi kaybettik, hemen ‘para vereceğiz’ dediler. Acımızı satın alıyorlar, böyle alıştırdılar. Bu bizi öyle yaralıyor ki… Biz adaleti istiyoruz. Adaleti serbest bırakın” diye konuşturan düzendir. Amasralı şehit madencinin babasına, “Benim çocuğum katliamla öldü. Bu kaza değil. Tedbir alacaksın ki kaza olmayacak” diye isyan ettiren düzendir. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır.
CHP’NİN RAPORU NET ŞEKİLDE ORTAYA KOYUYOR
Amasra’daki facianın hemen ardından, Cumhuriyet Halk Partisi olarak seferber olduk. Genel Başkanımız, Genel Başkan Yardımcılarımız, Grup Başkanvekillerimiz, Milletvekillerimiz, Kadın ve Gençlik Kollarımız, Genel Başkanlarıyla Amasra’ya gittiler. Madenci ailelerimizin acılarına ortak oldular. Facianın hemen ardından bölgeyegiden CHP heyetinin başındaki Genel Başkan Yardımcımız Ahmet Akın’ın hazırladığı rapor şu ana kadar olan biteni çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
3 GÜN ÖNCEKİ DENETİMDE NE TESPİT EDİLDİ?
Rapor kapsamlı bir rapor, ama ben bu raporda yer alan bir bilgiye özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Amasra’daki madende Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından 4 Ekim 2022 ile 11 Ekim 2022 tarihleri arasında faciadan yalnızca 3 gün önce, denetim yapıldığı ifade ediliyor. İktidar yetkilileri faciadan yaklaşık 2 ay önce gerçekleşen denetime atıf yaparken faciadan 3 gün önce gerçekleştirilen bu denetimle ilgili, kamuoyunu aydınlatıcı hiçbir bilgi vermiyor. Bu denetimde, hangi eksik ya da hatalar tespit edilmiştir? İşçiler göz göre göre gazla dolu madenlere mi indirilmiştir? Galerilere mi indirilmiştir? Bunun cevabını derhal bekliyoruz.
PİYASADAKİ FAİZ TABELADAKİ FAİZİ KATLADI
Para politikası ile makro ihtiyati politikalar, birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Para politikasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Makro ihtiyati politikaların temel amacı ise, finansal istikrarı sağlamaktır. Para politikası kendi işini yapamayıp, makro ihtiyati politikalar para politikasının yerine ikame edilirse, sadece fiyat istikrarı değil, finansal istikrar da tehlikeye düşer. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi. Bugün ülkemizde; ne döviz piyasasında, ne kredi piyasasında, ne mevduat piyasasında, ne tahvil piyasasında denge ve istikrar kalmıştır. Güya tabela faizi yüzde 10,5. Ama piyasa faizi bunun iki, üç kat üzerinde. Krediye erişim büyük sorun. İş insanları iş yapacak kredi bulamıyoruz diye barbar bağırıyor. Kamunun müdahalesi ve mali baskınlığıyla, kredi tayınlaması sorunuyla karşı karşıyayız. Ben soruyorum bugün hangi iş insanı, hangi esnaf, hangi tüccar yüzde 10,5’la kredi kullanabiliyor? Bankalar istese de kredi veremiyor. Kredi veremeyen bankalar, mevduat da toplamak istemiyor. Bankaların elindeki paraya da, idari müdahalelerle kamu el koyuyor. Bu da tahvil piyasasının etkinliğini bozuyor.
KKM’DEN 2023’TE GELECEK YÜK 300 MİLYAR LİRAYA DAYANDI
Döviz piyasasındaki denge zaten bozuk… Hem Kur Korumalı Mevduat uygulaması, hem de Merkez Bankası’ndaki emanet rezervlerin, arka kapıdan satışı döviz piyasasını bozdu. Merkez Bankası’nın net rezervleri, eksi 56 milyar 399 milyon dolar. “Merkez Bankası kasasında, tek sent kalmadı” demek için bile, 56 milyar 399 milyon dolar bulup kasaya koymayaihtiyaç var. Daha doğrusu alacaklılara vermeye ihtiyaç var. Yurtiçi yerleşiklerin döviz talebini, kısmak için getirdikleri, kur korumalı mevduatın, Hazine’ye olan 7 aylık maliyeti 85 milyar lira. Bu da sadece Hazine kasasından. Bir o kadar da, Merkez Bankası kasasından çıkan faiz var. Orta Vadeli Programa göre bu yıl, ortalama dolar kuru 16 lira 62 kuruşolacakmış. Gelecek yıl ise 21 lira 52 kuruş. Böyle bakarsak, Dolar, Türk Lirası karşısında, 2023’de yüzde 29,5 değer kazanacak. Faiz şu anda yüzde 10,5 tabela faizi. Kasım’da da yüzde 9’a ineceğini artık sağır sultan duydu. Gelecek yılın tamamında da böyle tutulacakmış. Bu durumda Kur Korumalı Mevduattan, Hazine ve Merkez Bankası’na binecek yük 20,5 puan. Peki, mevcut 1 trilyon 400 milyar liralık Kur Korumalı Mevduat Stoku hiç artmazsa bu durumda kamuya binecek olan yük 296 milyar lira. Bunun 142 milyar lirası Hazine’nin sırtına, geriye kalanı da Merkez Bankasının sırtına. Şimdi dönüp bakıyoruz, 2023 bütçesinde bütçeyi yapan hükümet Kur Korumalı Mevduat için ne kadar ödenek ayırmış Hazine’nin? Sadece 25 milyar lira. Yani şuanda kendi varsayımlarına göre oluşacağı söylenen yükün altıda biri… Bu; 2023 bütçesinin gerçeklikten ne kadar kopuk, tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermeye herhalde yeter de artar bile…
EKONOMİMİZ HİÇ OLMADIĞI KADAR SAVUNMASIZ
Dışarıda kara bulutlar toplanırken, bu beceriksiz Saray yönetimi; ihtiyacımız olacak tüm ekonomik tahkimatları, koltukta kalmak umuduyla sorumsuzca kullanıyor, tüketiyor. Kendisinden sonra gelecek iktidara, hiçbir esneklik, hiçbir manevra alanı bırakmamaya çalışıyor. Bu bezirgânlar giderayak kazanın dibini kazıma işindeler. Açıkça uyarıyoruz: Ekonomimiz herhangi bir ters dalgaya karşı, hiçbir zaman olmadığı kadar, savunmasız durumdadır. Milletin Masasında bir araya gelen, altı partinin ekonomi kurmayları, bundan önceki birçok krizde yaptıkları gibi, Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan, çekip çıkaracak programı, reçeteyi birlikte yazıyor. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun, umutsuzluğa yer yok…
KENDİNİ DEV SANAN CÜCELER
Aziz milletimiz, kıymetli yurttaşlarımız… Bu seçim demokratlarla otokratlar arasında olacak. Demokrasimize kast eden otokrat ve onun kullanışlı aparatları, seçim sürecinde türlü kumpaslara tevessül edeceklerdir. Bundan öncede yaptılar. Umutsuzluk, karamsarlık yaymaya çalışacaklardır.Ama hiç kimse şunu unutmasın: Bu ülke geçmişte de çokbadireler atlatmıştır. Yine bu badireleri atlatacaktır. Artık karanlığı hep beraber yırtıp atma zamanıdır. Kendi içimizde de tüm komşularımızla da, huzur içinde yaşama zamanıdır. Ekmeği, aşı, işi hep beraber büyütme zamanıdır. Aşımızı, ekmeğimizi hakça paylaşma zamanıdır. Türkiye, sırtına tüneyen, Türkiye’nin sırtına tünediği için, kendini dev sanan cüceleri sırtından atabildiği gün, medeniyet ve refah yolunda, dev adımlarla koşmaya başlayacaktır. Bizim bundan hiç şüphemiz yok. Çağrımız milletimize. Katılın bize…
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Efendim geçtiğimiz günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin adaylığına yönelik bir açıklama yaptı. “Birde şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim nasıl bir adam görelim. Verdiği sözün arkasında durur mu, durmaz mı bir görelim”. Bu açıklamayı adaylık sinyali olarak mı yorumlamalıyız?
Bir diğer sorum da, Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasa çalışması konusunda referandum çağrısı yaptı. Bu gelişmeyi nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi aslında bu yorumu ilk yapan Erdoğan. Birinci soruya cevap veriyorum. Biz Erdoğan’ın korkusunu ve telaşını anlıyoruz. Ama biraz daha sabredecek. Kendisi de milletimizle birlikte aynı anda altı Genel Başkanın ağzından 13. Cumhurbaşkanının ismini duyacak.
İkinci soru; şimdi referandum. Ne referandumu? Biz bir kanun teklifi vermişiz açık. Kadınların giyim kuşamı üzerinden ellerini çekmeye razılarsa, başka hesaplar peşinde koşmuyorlarsa kanun teklifimizi desteklesinler. Referandumla milletimizi yormasınlar. Bunlar gerçekten samimiyse çakma Orban’lığa soyunmasın. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmasın. Azıcık yerli ve milli olsunlar.
Soru- TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiasıyla ilgili CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesi vereceği açıklamasına parti içinden ve dışından birçok tepki geldi. CHP yönetiminde bu süreç nasıl karşılandı? Herhangi bir disiplin süreci sözkonusu olacak mı?
Faik ÖZTRAK- CHP’nin Sözcüsü olarak bu konuya ilişkin partimizin görüşünü bundan önceki basın toplantımızda anlattım, açıkladım. Anlaşılan bu soruyu gönderenler beni takip etmemişler.
Soru- Hürriyet yazarı Hande Fırat, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in TOGG’un 29 Ekim’de yapılacak törenine davet edildiğine dair duyumlar aldığını aktardı. Duyumlar doğru ise bir katılım olacak mı?
Faik ÖZTRAK- TOGG Türkiye’nin mobilite teknolojilerinde söz sahibi bir ülke olması için doğru zamanda yola çıkmış, hepimizi gururlandıran bir özel kesim girişimidir. Doğru yapılan, iyi yönetilen her projenin destekçisi olduğumuzu daha önce söylemiştik. Bu davet şirket yönetiminden gelseydi seve seve katılır seri üretim bandından inecek ilk aracı da ayakta alkışlardık. Ancak Erdoğan ve şürekası bu özel girişimin gerçekleştirdiği özel bir günü, projeyi siyasi bir şova dönüştürme gayreti içinde. Davetin saraydan gelmesi, bakanlığın sanki özel bir şirketin kurumsal birimi gibi davranması bu örnek projeyi siyasileştirme çabasından başka bir şey değildir. İktidar bu yaklaşımıyla en büyük zararı da özel kesim girişimi olan TOGG’a vermektedir. Bu sebeplerle davete Sayın Genel Başkanımızın katılmayacağını, ancak en kısa sürede TOGG’u yerinde ziyaret edeceğini kamuoyuna duyurur, TOGG’a başarılı bir lansman dileriz.