34,4465$% 0.3
36,3032€% 0.16
2.836,84%0,10
4.835,00%0,20
19.341,00%0,20
9.389,62%-0,33
3103542฿%-0.10714
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, partisinin Adana İl Başkanlığı tarafından düzenlenen İl Danışma Kurulu Toplantısı’nda CHP’li Oğuz Kaan Salıcı: “İçişleri Bakanı Bizim Belediyelerimizle uğraşıyor!” dedi.
Orbit – “Bir siyasi saldırı altındayız” diyerek başladığı konuşmasında “Biz biliyoruz ki bu bir siyasi mücadele, bu bir dava. Biz bu davadan bir milim geri adım atacak halimiz yok. İster siyasi yasak getirsinler, ister başka türlü baskılarla üzerimize gelsinler, bu zulmeden iktidarı biz ilk seçimlerde halkın iradesi ile sandığa gömeceğiz” dedi.
Adana İl Danışma Kurulu Toplantısına, Genel Başkan Yardımcısı Salıcı’nın yanısıra Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Adana Milletvekilleri Orhan Sümer, Burhanettin Bulut, Ayhan Barut, Müzeyyen Şevkin, ilçe belediye başkanları ile il ve ilçe başkanları katıldı. Salıcı, aramızdan ayrılışının yıl dönümü nedeniyle İsmet İnönü’yü anarak başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi:
“İsmet İnönü, iyi bir asker, iyi bir devlet adamı, saygın, durusu olan, Türkiye’nin geleceği için risk almaktan çekinmeyen bir siyaset adamı… Aynı zamanda bizim de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki ikinci Genel Başkanımız. Dolayısıyla biz onu ayrı bir seviyoruz. Bizim ayrı sevişimizin nedenlerinden bir tanesi de; ‘Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur’ diyen o güzel veciz sözünde sahibi. Biz ne kadar seviyorsak, birileri de o kadar sevmiyor. Ama bizim sevgimiz, onların sevgisizliğine baskın gelecektir. Dolayısıyla Türk insanının gönlünde yer etmiştir İsmet İnönü.”
Bir siyasi saldırı altındayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, belediye başkanları olarak, parlamentoda görev yapan milletvekillerimiz ve örgütümüz olarak, dolayısıyla kurumsal kimliğimiz olarak bir siyasi altındayız. Hatırlarsınız, İstanbul’un ilk seçiminde, 31 Mart’ta, biz 14 bin oy farkı ile seçimi kazandık. Bir sürü yaygara kopardılar, kaybetmenin getirmiş olduğu acıyla davrandılar. Ve sonuçta kendilerince ‘bir gerekçe bulduk’ diye düşünerek seçimi tekrar ettirdiler. Gerekçe neydi: Çalmışlar gerekçesiydi. Sayın Binali Yıldırım’ın ağzından bunu defalarca dile getirdiler. O seçimi kaybetmeyi içlerine sindiremedikleri için de, İstanbul seçimini 6 Mayıs’ta tekrar ettirdiler. 6 Mayıs’ta İstanbul seçiminin tekrarı bir yargı darbesiydi. Ama ben biliyorum, o yargı darbesinden hemen sonra Adanalılar kalktı İstanbul’a geldi, eşini dostuna ‘bu bir siyasi parti veya bir hizmet mücadelesi olmaktan çıktı, bir demokrasi mücadelesine dönüştü, Cumhuriyet Halk Partisi adayı Ekrem İmamoğlu’na destek verin’ dedi. Sizlerin de sayesinde, Türkiye’de bütün demokrasi yanlısı demokratların sayesinde, İstanbul’un ikinci seçimi 800 binden fazla oy farkı ile sonuçlandı.
Millet ‘sandıkla oynarsan tokadı yersin’ dedi ama bundan uslanmış görünmüyorlar. Döndüler bizim il başkanımıza, İstanbul’un kazanılmasında öne çıkar birkaç önemli siyasetçiden birisi olan Canan Kaftancıoğlu’na siyasi yasak getiren bir dava açtılar 2013 yılında atılmış twitlerden dolayı. Az önce il başkanımız konuştu, FETÖ ile mücadele yokken aynı menzile gidiyordu arkadaşlar. Eğer 2013 yılındaki twitler söz konusu olacaksa, çok insan tartışmalı olur. Parlamentoda çok az siyasetçi ortada gezebilir. Ama bunu yaptılar.
Canan Kaftancıoğlu’na siyaset yasağı koydular. Yarın bizim örgütten milletvekili olmak isteyenler il ve ilçe başkanlarımızın istifalarının son günü. Canan Kaftancıoğlu istifa etmeyecek. Çünkü Canan Kaftancıoğlu, partinin başında duracak, siyasi yasaklı ama şunun farkında: Bu bir siyasi mücadele, kariyer mücadelesi değil, o siyasi mücadelenin gereği olarak kendisine kesilen bedel neyse, o bedeli ödüyor şu anda.
Burada bıraktılar mı? Bırakmadılar. Şimdi Ekrem İmamoğlu’na da benzer bir şekilde siyasi yasak getirmek ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne çökmek için AKP, özel bir çabanın içinde. Biz biliyoruz ki bu bir siyasi mücadele, bu bir dava. Biz bu davadan bir milim geri adım atacak halimiz yok. İster siyasi yasak getirsinler, ister başka türlü baskılarla üzerimize gelsinler, bu zulmeden iktidarı biz ilk seçimlerde halkın iradesi ile sandığa gömeceğiz. Mücadelemizi, bütün çabamızı da bunun için veriyoruz. Ama bu yarattıkları mağduriyetin bu vatandaşın gönlünde açmış oldukları vicdan yarasını, Vatandaş İstanbul’un ikinci seçiminde nasıl gösterdiyse, bu sefer hep beraber bu süreci örgütleyerek, daha ağır bir tokadı AKP’ye atmasını sağlamamız lazım. Bunun hazırlığını yapmamız lazım.
Biz bunlarla uğraşırken bir İçişleri Bakanı var, bu İçişleri Bakanı işini gücünü bırakmış, bizim belediyelerimizle uğraşmayı kendisine iş edinmiş. Taksimin göbeğinde bombalar patlıyor; Türkiye’de terör saldırıları oluyor; Adana dahil bütün büyükşehirlerimiz uyuşturucu batağına batmış; okulların etrafında, insanların bildiği yerlerde, ulaşabileceği yerlerde, uyuşturucu satılıyor; her keseye uygun uyuşturucu var. Bunları engellemekle sorumlu olan İçişleri Bakanı bırakmış Türkiye’nin iç güvenliğini, uyuşturucu ile mücadelesini bırakmış, hem mafya babaları ile fotoğraf çektirmek peşinde, hem uyuşturucu baronları ile gününü gün etmek peşinde. Bir yandan da Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarını nasıl yıpratırım, onlarla vatandaş arasında olan iyi ilişkiyi nasıl ortadan kaldırırım, vatandaşla aralarını açmak için nasıl iftiralar atarım gibi meselelerle uğraşıyor. Biz kendisine İçişleri Bakanı diyoruz ama aynı zamanda Fotoroman Süleyman diyoruz. Kendisinin ve dostlarının içinde bulunduğu bir albümü var, orada uyuşturucu baronları var, mafya babaları var. Önümüzdeki seçime kadar olan süreçte de anlaşılan o ki bizim belediyelerimiz üzerinden, Cumhuriyet Halk Partililer üzerinden, Cumhuriyet Halk Partililerle vatandaşın arasını açmaya yönelik algı operasyonlarına devam edecek.
Ağır bir ekonomik kriz var. Asgari ücreti artırdılar. Ne kadar artırırlarsa artırsınlar hayat pahalılığını önlemediğiniz sürece, fiyatlar yükselmeye devam ediyor. Dolayısıyla arttırdığınız asgari ücret, vatandaşa nefes alma imkanı bırakmıyor. Bu ay itibarı ile asgari ücret açlık sınırının biraz üstünde ama muhtemelen Aralık sonunda açlık sınırın asgari ücretle eşitlendiğini göreceğiz. Asgari ücret artık ortalama ücrete dönüşmüş durumda. Türkiye’de çalışanların artık yarısı, asgari ücret ile çalışıyor ve geçinme ihtiyacı duyuyor ama aynı zamanda açlık sınırında yaşayan insanlar. Bu ülkede emekçilerin yarısı açlık sınırında ücret alıyorlar. Bu ekonomik sorunun çözülmesi mümkün. Mümkün ama bunun, bu kafa ile çözülmesi mümkün değil. Bunların çözülmesi için; Türkiye’nin, dünyanın çöp depolama merkezi ve ucuz iş gücü merkezi olmaktan çıkması için; Türkiye’nin, batılıların ya da, parası değerli olan ülkelerin gelip harcama yaptığı, ucuz bir ülke olmaktan çıkması için; vatandaşımızın başı dik, daha iyi koşullarda ve demokratik haklarla yaşayacak olduğu bir ülkeye dönüşmesi için bu anlayışın, bu iktidarın değişmesi lazım.
Önceki gün İngiltere’de Sun gazetesinde haber çıkıyor. Bir fotoğraf koymuşlar bir tarafta Noel için hindi fotoğrafı var ve fiyat etiketi var, öbür tarafta diyor ki, ‘bu Hindiyi yapmaktan sa Türkiye’ye gidip gelmek daha ucuza patlıyor’. Türkiye’nin ne kadar yabancılar için Bulgarlar için, bizim sınırımızda olan ülkelerde yaşayanlar için, Avrupa ülkeleri için ucuz bir ülkeye dönüştüğünü, bizim emeğimizin, malımızın, mülkümüzün ucuzladığını, maalesef bizim hayatımızın değerinin ucuzladığını bir dönemde olduğumuzu gösteren en veciz örneklerden bir tanesi.
CHP Manisa il Başkanı Semih Balaban Milletvekili adayı oldu!