Cumhurbaşaknı yardımcısı Cevdet Yılmaz İSO toplantısında konuştu!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ
İSTANBUL SANAYİ ODASI KASIM AYI MECLİS TOPLANTISI
Değerli Meclis Başkanı, Değerli Meclis Üyeleri, çok kıymetli Yönetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri, meslek komitelerinin çok kıymetli temsilcileri, değerli bakan yardımcılarımız, değerli basın mensupları, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul Sanayi Odası'na geçmişte de çeşitli vesilelerle geldim. Bakan olarak, genel başkan yardımcısı olarak çeşitli ziyaretlerim olmuştu. Her geldiğimizde yeni fikirlerle, yeni bakış açılarıyla ayrılıyoruz. Bu vesileyle bu sanayi odamızın kuruluşundan Bugüne bütün başkanlarına, üyelerine, katkıda bulunan herkese yürekten teşekkür ediyorum. Ülkemizin sanayi mücadelesinin öncü kuruluşlarından bir tanesi. Çok da tarihi bir binası var. Bu binayı da son yıllarda yine gözden geçirdiler. Daha kullanışlı bir hale getirildi. O açıdan da teşekkür ediyoruz. Az önce söylendi. Cumhuriyetimizin 100. yılındayız. Bu sene İstanbul'da en büyük kutlamaları yaptık biliyorsunuz. Ben de bazı bakan arkadaşlarımla halkımızla, milletimizle bu izleme imkanına sahip oldum. Donanmamızın geçişinden, drone gösterilerine varıncaya kadar ve özellikle milletimizin bizzat katılımı, milyonlarca insanın katılımıyla muhteşem bir kutlama yapıldı. Artık 100 yıllık birikime sahibiz. Bir cumhuriyetimiz var. Ve birçok tecrübemiz var. İşte bu 100 yıllık birikimle ikinci yüzyıla Türkiye yüzyılına bakıyoruz artık.
Sanayide bütün alanlarda bu perspektif içindeyiz. Cumhuriyetimizi kuranların da ekonomi sanayiye ne kadar büyük önem verdiğini çok iyi biliyoruz. Cumhuriyetin ilanından önce İzmir İktisat Kongresi yapıldı biliyorsunuz. Ve burada Cumhuriyetimizin kurucusu Kurtuluş savaşımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çok önemli bir vurgusu var diyor ki; askeri başarılar ne kadar büyük olursa olsun ekonomik başarılarla taçlandırılmadıkları sürece sürekli olamazlar. Dolayısıyla ekonomiyi konuşurken aynı zamanda ülkemizin birliğini, beraberliğini, bağımsızlığını, egemenliğini uluslararası alandaki prestijini konumunu da konuşuyoruz. Ekonomi gerçekten çok önemli bir alan. Hele hele sanayi. Ve Cumhuriyetimizin yine 30’lu yıllarında biliyorsunuz biz ilk planlama deneyimlerimize, Sanayi planlamasıyla başladık. 60’lı yıllardan sonra kapsamlı kalkınma planları dönemi başladı. Ama ilk planlamalarımız işte birinci sanayi planı, ikinci sanayicileri 30’lu yıllarda başlayan kalkınma mücadelemizin odağına hep sanayileşme konuldu.
Dolayısıyla ben bu geçen yüzyılda gerek ülkemize, milletimize her alanda hizmet edenlere özellikle de sanayileşme alanında hizmet edenlere ve sanayicilerimize yürekten teşekkür ediyorum Değerli arkadaşlar, bugün sizlere bir sunum yapmayı planlıyorum. Bu sunumda makro ekonomik çerçevemiz, orta vadeli programımız ve İstanbul'a ilişkin bazı bulgularımız olacak. Ama asıl basına açık bir bölümden sonra meslek komitelerimizi dinleyeceğiz. Sorulu cevaplı. Daha interaktif bir bölümde de sizlerle bu toplantımızı devam ettireceğiz.
İlk slaytta şunu göstermeye çalışıyoruz. 2002, 2003’ten 2022’ye kadar. 20 yıllık bir dönem bu dönem. Bu dönemde dünyanın büyüme performansı ne olmuş? Türkiye'nin ne olmuş? Bu bunu gösteren özetli slaytımız. Dünya son 20 yılda ortalama yıllık ortalama yüzde 3,6 büyümüş. Türkiye aynı dönemde bu yirmi yıllık dönemde yıllık ortalama 5.4 büyümüş. Bazı yıllar yüksek olmuş, bazı yıllar düşük olmuş ama ortalamayı söylüyorum 20 yıllık ortalamayı. Dolayısıyla dünya büyümesinin aşağı yukarı 1.8 puan üzerinde bir ortalamayla büyüme kaydetmişiz. Bir yıl için bu çok önemli değil diyebilirsiniz. Yani 1.8 büyümüşüz. Ne önemi var Diyebilirsiniz. Ama yirmi yıllık bir perspektifte bunun nasıl büyük bir farklılık oluşturduğunu, bileşik etkisinin ne olduğunu çok iyi takdir edeceğimize inanıyorum. Hele hele 50 yıllık, 100 yıllık perspektiflerle bu tür farklara baktığınız zaman işte asıl ülkeleri uluslararası alanda öne çıkaran hususun bu performans olduğunu ifade etmek isterim.
Çünkü siz yürürken başkaları da yürüyor. Siz koşarken başkaları da koşuyor. Önemli olan onlara göre Neredesiniz? Dünya ortalamalarına göre nerelerdesin? Böyle baktığımızda
Türkiye gerçekten iyi bir performans sergilemiş durumda. Son 3 yıla özel olarak baktığımızda, 2020, 2022 dönemde pandeminin yaşandığı dünyada işte lojistik birçok problemin ortaya çıktığı, aynı zamanda jeopolitik birçok gelişmenin yaşandığı 2002 -2022 dönemine baktığımızda kümülatif olarak yani birikimli olarak bu üç yılda dünya yüzde 7 büyümüş. 2020, 2021, 2022 3 yılda toplam dünya yüzde 7 büyümüş. Türkiye aynı dönemde yüzde 20’ye yakın bir büyüme performansı sergilemiş. Son üç yılda da gerçekten önemli bir reel olarak bir büyüme performansı sergilediğimizi ifade etmek isterim. Dolayısıyla büyüme tarafında güçlü bir görünüme sahip olduğumuz çok açık. Diğer yandan kişi başına gelir olarak baktığımızda bunu iki türlü ölçüyoruz biliyorsunuz.
Bir nominal dolar bazında bir de satın alma gücü paritesi. Satın alma gücü paritesiyle ölçümü de biz yapmıyoruz. Uluslararası birtakım kuruluşlar yapıyorlar. OECD gibi kuruluşlar. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler'de yapıyor ama genelde o işçi rakamlarını kullanıyoruz Nominal dolar bazında iki bin iki yılında kişi başı gelirimiz 3608 dolarken, geçen yıl 2022’de 10659 dolara yükselmiş. Yine satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelirimiz 9279 dolarmış 2022 yılında. Geçen yıl itibariyle 37445 dolara yükselmiş. Bunun önümüzdeki yıllar nereye gideceğine ilişkin rakamları orta vadeli programı anlatırken ifade edeceğim.
Burada önemli bir kritik eşik var. Son hesaplamalara göre 13800 dolar 13800 doları aştığınız zaman yüksek gelirli ülkeler ligine terfi ediyorsunuz. Bu süreçte ne olmuş Türkiye? Düşük orta gelirli ülkeler kategorisinden orta yüksek gelirli ülkeler kategorisine geçmiş ama yüksek gelirli ülkeler ligine henüz geçebilmiş değiliz. İşte biraz sonra anlatacağım orta vadeli programda artık bir eşikteyiz
Orayı aşma planımıza bahsedeceğiz size. Sanayimiz ne yapmış? Imalat sanayimiz üzerinde ne yapmış? Bu yirmi yıllık dönemde Az önce bahsettim. Genel olarak ekonomimiz 5.4 yıllık ortalama büyüdü bu 20 yılda. aynı dönemde sanayi sektörümüzün yıllık ortalama 6.1 olmuş. Yani toplam büyümemizden daha hızlı büyümüş. Imalat sanayimizin büyümesi ise 6.4 gibi yüksek bir oranda gerçekleşmiş. Bazen muhalefet bizi eleştiriyor. Işte sanayi ne oldu? Sanayileşemedik bu dönem gibi. Hiç haksız eleştiriler yapılıyor. Bence o eleştirileri en güzel cevap buradaki rakam. Sanayicimiz son Yirmi yılda bir yıldan bahsetmiyorum. Yirmi yıllık ortalama büyüme hızı 6.4 olmuş. Ama bunu kamuyla yapmamışız. Özel sektörle yapmışız. Bugünün gerçekleri ışığında yeni organize sanayi bölgeleriyle, yeni büyük yatırımlarla özel sektör öncülüğünde Çok ciddi bir sanayileşme hamlesini bu dönemde başarmışız. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında da bu amaçlanmış. İzmir İktisat Kongresi'ne bakarsanız. Ama otuzlu yıllara giderken yaşanan büyük buhran ister istemez kamu ağırlıklı bir politikayı ön plana çıkarmış. Bir de o dönemde yeterli sermaye birikimi yeterli tecrübe özel sektörde olmadığı için kamu bir öncülük görevi yapmış. Sonra bu öncülüğünü tamamladıkça özel sektörün ön plana çıkarmış. Ilk sanayi planlarına baktığımızda da cumhuriyetimizi kuranlar da bunu açıkça ifade etmişler. Demişler ki biz kamu olarak öncülük yapacağız. Ama özel sektörümüz geliştikçe bu sorumlulukları özel sektöre devredeceğiz. Nitekim son dönemlerde özel sektörümüzün öncülüğünde çok güçlü bir sanayileşme hamlesi gerçekleştirdiğimiz bu rakamlarla açıkça ortaya çıkıyor. Sanayi sektör büyümesi ortalama büyümeden daha yüksek performans göstererek sektörel katma değer içindeki oranı 2003 yılında yüzde 23 iken, 2022 yılında bu oran yüzde 30’a çıkmış durumda.
Milli gelirimizi katma değerli olarak hesapladığımızda işte sanayi var, hizmetler var, tarım var diyorsunuz. Bu üç ana sektör itibarıyla katma değeri hesaplıyoruz. Sanayinin payı son 20 yılda yüzde 23’ten yüzde 30’a çıkmış. Demek ki sanayi öncelikli olarak büyüyen sektör olmuş. Istihdama baktığımızda yirmi yıllık döneme yine 2005’ten başlatıyoruz bunu. Biraz 20 yıldan daha kısa. Çünkü istatistiklerde bir güncelleme yapılmış o yıl. Daha farklı bir seviye geçirmiş. Geriye gittiğimiz zaman çok mukayese edilebilir sayılar çıkmadığı için 2005’ten başlattığımızda 19 milyon 357 iken istihdamımız, Bu yılın üçüncü çeyreği itibariyle baktığınızda 32 milyon 43 bin gibi bir rakama ulaşmışız. Yani istihdamımız 19 milyonlardan 32 milyonlara ulaşmış. Sanayi istihdamımız aynı dönemde 4 milyon 140 binden 6 milyon 626 binlere yükselmiş. Sanayi istihdamında da ciddi bir artış olduğunu buradan görüyoruz. Yine milli gelir için de az önce bahsetmiştim sanayimizin payı 2021 yılı bu veriler milli gelir için de yüzde 30’u aşan bir paya sahip. Inşaatın, hizmetlerin değişik sektörlerin payları da burada ortaya konmuş durumda. Yine baktığınızda sektörel katma değer içinde hizmetlerin baskın olmakla beraber, sanayinin yüzde 20’nin üzerinde bir paya İstanbul için baktığınızda yüzde 20’nin üzerinde bir paya sahip olduğunu görüyoruz. Türkiye içinde yüzde 30 civarında, İstanbul'da ise yüzde sektörel katma değer içinde, sanayinin payı yine yüzde 20’nin üzerinde tarım neredeyse yok denecek seviyede İstanbul'da. Ama hizmetler tabii çok ağırlıklı bir yapıya sahip onu da bu tablolardan görüyoruz.
Bu da normal gelişme süreci ülkelerde de öyle. Şehirlerde de öyle. Gelişme arttıkça hizmetlerin payının geliştiğini, büyüdüğünü biliyoruz. Şimdi de orta vadeli programla ilgili kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar bu yıl iki temel şey yaşadık. Belirsizlikler anlamında. Biri seçimler oldu. Diğeri yeni politika belgeleri ve yeni politikalar oldu. Belirsizlik ekonominin düşmanıdır. Ben hep ifade ederim. Belirsizliğin olduğu yerde ekonomik aktivite zayıflar. Belirsizliği de ikiye ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Bir bölümü siyasi belirsizlik, diğer bölümü de politika belirsizliği Her ikisi de ekonomi için çok derin. Mayıs ayında siyasi belirsizliklerimiz ortadan kalktı. Yerel seçimlerimizi yaptık. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaptık. ikinci tura kaldı ama sonuçta iki hafta sonra bitmiş oldu. Dolayısıyla Türkiye'nin 5 yıl Nasıl yönetileceğine ilişkin soru, cevabını bulmuş oldu. Demokratik bir olgunlukla çok yüksek bir katılımla halk sandıklara gitti. Ve beş yıl bu ülkeyi kimin yöneteceğine karar verdik. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız bir kez daha güven tazeledi. Meclisimizde de Cumhur İttifakı çok net bir çoğunluk elde etti ve politika siyasi belirsizlikler ortadan kalkmış oldu. Bir yerel seçimlerimiz var ama takdir edersiniz ki yerel seçimler makro politikaları belirleyen seçimler değildir. Yerel yöneticileri ve yerel politikaları etkilerler.
Dolayısıyla genel siyasetle ilgili belirsizlikler ortadan kalkmış olur. Bu ekonomimiz için de son derece anlamlı ve önemli. Yeni yönetim sistemimizin de avantajıyla çok kısa bir sürede hemen hükümet kuruldu. Siyasi istikrarımız da güçlü bir şekilde ortaya konmuş oldu. O eski sistemdeki gibi uzun süren koalisyon, pazarlıkları, çekişmeler, çatışmalar yaşanmadan seçimden hemen sonra kimi ülkeyi yöneteceği belli oldu, kadrolar belli oldu. Cumhurbaşkanımız hükümetini ilan etti. Dolayısıyla siyasi belirsizlikler kalktı. Bunun yanı sıra yeni hükümet yönetime başlar başlamaz bazı planlar, programlar hazırlamaya başladık. En önemli programlarımızdan biri de orta vadeli program oldu. Ardından 5 yıllık kalkınma planımızı meclise sunduk. Ve komisyonda, genel kurulda tartışılarak kabul edildi. 2053 perspektifine sahip olan bir plan. Orta vadeli programımızdan sonra Cumhurbaşkanlığı yıllık programını Resmi Gazete'de yayınladık. Orta vadeli programı çok daha detaylandıran, yıllık bazda tedbirlerimizi ortaya koyan programımızı yayınladık. Ve bütçemizde şu anda mecliste ben Cuma günü Cumhurbaşkanlığı bütçesi ve genel kurul üzerinde son gün meclisimizdeki toplantıya katılmış olacağım. 11 Aralık'tan da başlayarak genel kurulumuzda 2024 yılı bütçemizi meclisimizin takdirine sunacağız. Dolayısıyla siyasi belirsizlikler ortadan kalktığı gibi politika belirsizlikleri de ortadan kalktı. Biz bazen bu siyasi kelimesini iki türlü de kullanıyoruz siyaset, siyasi. Işte İngilizce ifadesiyle birisi politik, diğeri polis. Yani siyasi belirsizliklerin yanı sıra siyasal belirsizlikleri de ortadan kalkmış oldu. Hükümetin izleyeceği yol haritası hem yıllık hem orta vadeli hem uzun vadeli olarak toplumlar paylaşıldı.
Orta vadeli programımızı bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız toplumda paylaştı. Ve siyasi iradesini çok net bir şekilde programın arkasına koydu. Dolayısıyla politika belirsizlikleri de ortadan kalktı. Ekonominin bu en önemli boyutu itibariyle Türkiye farklı bir döneme girmiş oldu. Bu programı yaparken de az önce başkanımızın altını çizdiği özel sektörle istişareye büyük bir önem verdik. Bizzat ben bakan arkadaşlarımız iş dünyasıyla, sendikalarla, finans kesimiyle, tarım kesimiyle aklınıza gelebilecek bütün kesimlerle görüşmeler yaptık, istişareler yaptık. Sizlerle birlikte gerçekleştirdik toplantıları. Ve buralardan girdilerle bu programları şekillendirmiş olduk. Katılımcı bir anlayışla hazırladık ve bir yol haritası niteliğinde toplumumuza arz ettik. Orta vadeli programda çok detay var tabii ama olarak görünümü nedir diye bakarsanız bu programın dört tane temel amaç şekillendirdi programımızı. Birincisi değerli arkadaşlar afetin yaralarının sarılması ve afet risklerinin azaltılması. Bu çok çok kıymetli bir şey. Şubat ayında tarihimizin en büyük depremini yaşadık. 11 ilimizi 14 milyon nüfusumuzu etkileyen hakikaten çok ağır bir depremle karşı karşıya kaldık. Acil müdahale kısmı bitti. Ama asıl iş rehabilitasyon. Yüz binlerce vatandaşımıza konut yapıyoruz. Bir taraftan da bozulan altyapıyı tamir ediyoruz. Yolu, suyu, elektriği başka bir takım eğitimi, sağlığı toparlıyoruz. Diğer yandan bu bölgelerimizdeki sosyoekonomik hayatı normalleştirmeye ve yeniden bu bölgelerimizi üretken hale ekonomik olarak da normal bir duruma taşımaya gayret ediyoruz. Üç boyutlu bir şekilde afetin yaralarını sarmaya gayret ediyoruz. Bununla eş zamanlı bir şekilde gelecek afetlerin riskini azaltmaya dönük olarak kentsel dönüşüm başta olmak üzere çeşitli tedbirler alıyoruz. Bu kapsamda bütçemize çok ciddi kaynaklar koymuş durumdayız. Bu sene 762 milyar lirayı merkezi yönetim bütçemize merkezi yönetim bütçemizde
merkezi yönetim bütçemizde 762 milyar lira ödenek koymuş durumdayız. Bu birinci amacımıza yönelik olarak. Gelecek yılki bütçemizde 2024 bütçesinde 1 trilyon 28 milyar lira kaynağı ayırmış durumdayız. Üç dört yıllık bir dönem itibariyle baktığınızda üç trilyondan fazla bir parayı merkezi yönetim bütçesinden bu alanlara harcamış olacağız, aktarmış olacağız. Ancak bunlar hem halkımızın yaralarını saracak hem de Türkiye'yi çok daha güvenli bir şekilde güçlü bir bünyeyle geleceğe taşıyacak olan yatırımlar. Bu yıl ve gelecek yıl bütçemizdeki açığı bu yüzden bir miktar arttırıyoruz. Işte normalde üç civarında, üç buçuk civarında seyreden açık bu iki yıl için bu yıl ve gelecek yıl için altı nokta dört civarında tahmin ediliyor. Ağırlıklı yük bu yıl ve gelecek yıl çünkü. Daha sonraki yılda azalarak gidiyor bu ağırlık. Dolayısıyla Türkiye bu iki yıl geçici olarak bütçemizde yapısal bir bozulmaya yol açmadı. Bunu deprem harcamalarının iyi tarafı bu. Tek seferlik harcamalar. Her yıl her yıl her yıl kırk sene devam edecek türden harcamalar değil. Ve yatırım niteliğinde harcamalar. Sonuç itibariyle ülkemizin geleceğine yapılmış harcamalar. Bu yıl ve gelecek yıl belki bizi biraz bütçe açısından yoracak ama ülkemizi çok daha güvenli bir şekilde geleceğe taşınacak yatırımlar. Orta vadeli programımızda ve bütçemizde de buna büyük bir ağırlık vermiş durumdayız. Ikinci temel amacımız az önce Değerli Başkanımızın da altını çizdiği; makroekonomik ve finansal istikrarın sağlanması enflasyonun orta vadede tek haneli rakamlara yeniden düşünülmesi. Son altı ay içindeki gelişmeleri kısaca bir hatırlayacak olursak bir defa belli risklerimizi azalttık. Nedir? döviz rezervlerimizde büyük bir artış sağlandı. Doksan sekiz milyarlara kadar gerilemişti. En son hatırladığım yüz yirmi sekiz milyarı aşan bir orana geldi. otuz milyar dolar civarında döviz rezervimizde bir, brüt döviz rezervimizde artış sağlandı. Bütçe açıklarındaki riskleri engelleyici tedbirler aldık bu dönemde. Şu anda altı nokta dört açık, işte o tedbirlerimiz sayesinde bunu başardık. Yoksa daha farklı noktalara gidebilirdi bütçe açığımız. Aldığımız tedbirlerle makul yönetilebilir düzeyde bir bütçe açığını sağlamış olduk. Dolayısıyla hem döviz riskini hem bütçe riskini azaltıcı tedbirler aldık. Bunun sonucundadır ki ülkemizin risk primlerinde düşüş ortaya çıktı. Nitekim son dönemlerde üç yüz kırklara kadar gerilediğini görüyoruz CDS dediğimiz ülke risk priminin, bu bir dönem mayıs ayında yediyüzlere kadar çıkmıştı. Oradan üç yüz kırklara kadar gelmiş oldu. Bu önemli bir şey. Bunu nasıl başardık bu dönemde. Bir defa dediğim gibi depreme, depremin etkilerine rağmen mali disipline ciddi anlamda önem vererek ve belli tedbirleri hızlı bir şekilde alarak bunu sağladık. Para politikalarımızda sağladığımız güncellemeyle ve kararlılıkla bunu sağladık. Diğer taraftan yapısal dönüşüm irademizi ortaya koyarak sağladık. Bu üç temel politika aracını da bir bütünlük içinde, özellikle ekonomi koordinasyon kurulunda bütün bu tarafları bir araya getirerek bir istişare içinde sağlamış olduk. Bu çerçevede bu yıl yüzde altmış beş civarında gerçekleşeceğini tahmin ettiğimiz enflasyonun kademeli bir şekilde düşerek iki bin yirmi altı yılında tek haneli rakamlara döneceğini öngörüyoruz. Aylık bazda bir miktar düşmeye başladı. Geçen yaza göre kıyaslarsanız son gelen aylık rakamları, aylık bazda daha düşük rakamlara gelmeye başladı enflasyon. Yıllık etkisini gelecek yılın ortalarından itibaren göreceğiz. Yeni politikaların yıllık etkisini. Çünkü yüksek baza girmiş rakamlar var. Geçen yaz gerçekleşen yüksek rakamlar ister istemez bir baz etkisi yapıyor. Yıllık etkiyi, yıllık enflasyondaki ciddi düşüşü, gelecek yılın ortalarından itibaren görmeye başlayacağız. Kademeli bir şekilde düşüş seyriyle iki bin yirmi altıda da tek haneli rakamları hedefliyoruz. Bu konuları çalışırken tabii ki Merkez Bankamızla birlikte çalışarak belli bir anlayış birliği içinde hareket ediyoruz. Herkes kendi alanında nihai yetkiye sahip elbette. Ama bütün dünyada olduğu gibi bizde de para politikası, maliye politikası ve yapısal reformlar. Bu üç alanın koordinasyonu da çok önemli. Onu da Cumhurbaşkanlığımızda gerçekleştirmeye gayret ediyoruz.
Enflasyondaki bu perspektifimizin yanı sıra Sayın Cumhurbaşkanımızın hep altını çizdiği yatırım, istihdam, üretim ve ihracat perspektifini de hiçbir zaman göz ardı etmiyoruz. Çünkü bütün bu istikrarı, bütün bu gelişmeleri niçin istiyoruz? Ülkemizin refahını arttırmak için, katma değerini, ekonomisi sürdürülebilir, istikrarlı bir şekilde büyütmek için istiyoruz. Enflasyonu düşürmemiz aslında bu perspektifimize de güç veriyor. Belirsizliği azaltarak, öngörülebilirliği arttırarak enflasyondaki düşüş, makro istikrardaki kuvvetlenme, büyüme perspektifimize de güç veriyor. Belki geçici olarak biraz daha ılımlı bir büyüme patikası oluşturuyor bizim için. Ama orta ve uzun vadeli olarak daha sağlıklı, daha sürdürülebilir bir büyümenin de zeminini teşkil etmiş oluyor. Burada şu da çok önemli. Büyüme dediğimiz hadisenin farklı kaynakları olabilir. Kompozisyonu dediğimiz bir şey var. Büyümenin kompozisyonu, bileşenleri. tüketim ağırlıklı mı büyüyeceksiniz? Üretim ağırlıklı mı, yatırım ağırlıklı mı, ihracat ağırlıklı mı? Bu çerçevede baktığınızda tabii ki tüketimi ihmal edemeyiz. Belli bir seyir içinde tüketim de elbette artmaya devam edecektir. Ama bizim orta vadeli programda öngördüğümüz çerçeve tüketim ağırlıklı bir büyüme yerine yatırım, üretim, ihracat ağırlıklı bir büyüme. Bu büyümeyi sağladığınız zaman dezenflasyonist politikaya da uyumlu bir şekilde ekonominizi büyütmeniz mümkün. Dolayısıyla büyümeyi belli bir perspektif içinde devam ettiren kompozisyonunu yeniden şekillendiren bir politika çerçevesi içinde hareket ediyoruz. Ve bütün bunları az önce söyledik insan için yapıyoruz. Ülkemiz için, milletimiz için bütün bu istikrar, bu çalışmalar, bu yatırımlar insan için, insanın refahı için dolayısıyla sosyal politikalar da bu programımızın çok temel bir birleşeni burada da vergi düzeninden eğitim sağlık politikalarına, sosyal destek sistemlerine, sosyal güvenlik sistemlerine varıncaya kadar bütün bu kazanımlarımızı halkımıza yansıtmak, geniş kesimlerin refahını arttırmak, bütün Türkiye'nin refahını arttırmak. Buna da kapsayıcı büyüme diyoruz esas itibariyle. Dolayısıyla amacımız çok özet söyleyecek olursak siz de ifade ettiniz. İstikrar içinde sürdürülebilir, kapsayıcı bir büyümeyi gerçekleştirmek. Bu da orta vadeli programımızın zaten ana çizgilerini oluşturuyor. Büyümeye baktığınızda dünyanın hali nedir bu dönem diye baktığınızda maalesef çok iç açıcı bir dönemde olmadığınızı ifade etmek isterim. Dünyadaki uluslararası İMF'nin tahminlerine göre kabaca söyleyecek olursak önümüzdeki yıllarda ortalama üç civarında bir büyüme görülüyor dünyada. Bir miktar gelecek yıldan itibariyle biraz düşüş sonra bir yükseliş trendi ama ortalamasına baktığınızda çok da iyi bir ortalama yok. Az önce söylemiştim. Yirmi yıllık ortalama üç nokta dörtle önümüzdeki üç yıl yüzde üç civarında bir dünya büyümesi var. Gelişmiş ülkelerde bu bir buçuk civarında bir buçuk iki bandında, gelişmekte olan ülkelerde yüzde dört civarında bir büyüme perspektifi var. Bu realite içinde Türkiye'nin başarısını başarısızlığını tartışmamız lazım. Bazen başarıyla ilgili tartışmalar yapılıyor. Iki türlü ölçebiliriz bence başarıyı. Bir geçmişinizle ölçersiniz. Geçmişte ne yaptınız? Bugün ne yapıyorsunuz? İki dünyayla ölçersiniz. Özellikle de size benzeyen ülkelerle onların performansı ne? Sizinki ne? Böyle baktığımızda dünyanın halinin çok iyi olmadığını ortaya koymamız lazım. Burada tabii vermedik ama Avrupa bölgesinin hali daha kötü doğrusu. yüzde sıfırlara yakın, yüzde yarım civarında ortalama bir büyümeden bahsediyoruz. Almanya gibi çok önemli ticaret ortaklarımıza özel olarak baktığımızda bu yıl rakım büyümeyi küçülen ekonomi olduğunu görüyoruz. Negatif büyüme rakamlarına sahip olduğunu görüyoruz. Böyle bir uluslararası konjoktürde olduğumuzu da hiçbir zaman unutmamamız lazım. Bu çerçevede makro verilerimize baktığımızda orta vadeli programa. büyüme, milli gelire baktığımızda geçen yıl dokuz yüz altı milyar dolarmış milli gelirimiz. İki bin yirmi üçte yani bu yıl bir trilyon altmış yedi milyar diye tahmin etmişiz. Şu an on iki ay geriye gittiğimiz zaman yani şu on iki aylık milli gelirimiz bir trilyonu aşmış durumda. Hali hazırda. muhtemelen bir nokta bir trilyona yakın o civarda bir milli gelire ulaşmış olacağız. Bu da kişi başına gelirimizi on bin altı yüz elli dokuz dolardan on iki bin dört yüz on beş dolar seviyelerine getirmiş olacak. Dönem sonunda bir nokta üç trilyonluk bir ekonomi olmayı hedefliyoruz. Kişi başına gelirimizin de on dört bin sekiz yüz elli beş dolara nominal dolar bazında on beş bin dolarlara yakınsamasını bekliyoruz. Bu ne demek? Yüksek gelirli ülkeler ligine terfi etmek demek. Az önce söylemiştim. on üç bin sekiz yüz dolar. Burada uluslararası eşik. Bu eşiği aşarak Türkiye yüksek gelirli ülkeler ligine alt sıralardan da olsa adımını atmış olacak. Bu orta gelir tuzağı diye hep bahsettiğimiz o eşiği inşallah bu dönem kıracağız. Sizlerle birlikte ve planlı programlı bir şekilde bunu gerçekleştireceğiz.
Ortalama büyümemizin bu dönem yüzde dört buçuk civarında olmasını varsayıyoruz, hedefliyoruz. geçmiş performasımızı yine hatırlarsanız beş buçuklar civarında beş nokta dört tarihsel ortalamamız bir puan bunun altında ama istikrarlı bir ortam oluşturma, afetin yaralarını sarma gibi hususları değerlendirdiğimizde bu gayet makul bir çerçeve. iş gücünde istihdamda yine önemli artışlar görüyoruz. milli gelir büyüklüğümüzü satın alma gücüne göre de baktığımızda şu anda Türkiye dünyanın on birinci büyük ekonomisi konumunda. Nominal bazda da iki bin yirmi üç rakamları İMF'nin tahminlerine göre on yedinci büyük ekonomi konumundayız. Bunu da daha yüksek noktalara taşımak için gayet içinde olacağız. Daha fazla detaya girmek istemiyorum. TÜFE'yle ilgili hedeflerimiz şöyle altmış beş, otuz üç, on beş nokta iki, sekiz buçuk gibi giden bir seri var. burada Merkez Bankamız sadece yirmi dörtte, farklı bir açıklama yaptı. O da otuz altı gibi bir rakam söylediler. Yalnız aynı zamanda bir aralık verdi biliyorsunuz Merkez Bankası. otuz ikiyle kırk iki aralığında dedi. Dolayısıyla OVP'deki otuz üç rakamı hala Merkez Bankamızın o aralığı içinde kalan bir rakam. biz tabii OVP'yi daha önceden hazırlamıştık. Son dönemlerde Merkez Bankamızın böyle çok da büyük sayılamayacak bir revizyonu oldu. Onu da ifade etmek isterim. Turizmde bu yıl elli beş milyar doları aşmayı öngörüyoruz. dönem sonunda yetmiş milyar doları aşacağız. cari işlemler dengemizi bu yıl yüzde dörtler civarında olan açığımızı dönem sonunda yüzde ikiler civarına düşürmeyi, cari açığı kalkılmamız önünde bir engel olmaktan çıkarmayı hedefliyoruz. İhracatımızı bu yıl iki yüz elli beş milyar dolar civarında olacak ihracatımızı, üç yüz milyar doların üzerine yine taşımayı planımızda öngörüyoruz. Değerli arkadaşlar, az önce de söyledim, bu dönem yapısal reformlara büyük önem veriyoruz. Dolayısıyla ilk defa OVP'ye ek olarak yeni bir ek koyduk. O da yapısal reform alanlarımız. İşte sizlerle yaptığımız istişareler sonucunda tayin ettiğimiz temel reform alanlarını da OVP'nin eki olarak yayınladık Resmi Gazetemizde. Bunun yedi ana başlığı var. birincisi büyüme ve ticaret. Ikincisi beşeri sermaye ve istihdam. Üçüncüsü fiyat istikrarı ve finansal istikrar. Dördüncüsü kamu maliyesi.
Beşincisi afet yönetimi. Altıncısı iş ve yatırım ortamı. Yedincisi ise bugünün de konusu olan yeşil ve dijital dönüşüm. Buna ikiz dönüşüm de diyoruz. Bu ikiz dönüşüm dediğimiz yeşil ve dijital dönüşüm planlarımızın, programlarımızın, beş yıllık planımızın da ana eksenlerinden birini oluşturuyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönem bu konuları daha çok tartışacağız. Burada alt unsurlar var. Çok fazla girmek istemiyorum bu hususlara yoksa çok daha fazla vaktimizi almış olacağım. Yalnız şunu söylemek isterim. Hedef odaklı ve seçici yatırım finansmanı. Büyüme ve ticarette. Siz de finansmandan bahsettiniz. Bu YTAK dediğimiz yatırım taahhütlü avans kredileri bu konularda Merkez Bankamız, Sanayi Bakanlığımız, Hazine Maliye Bakanlığımız yine Ticaret Bakanlığımız, ilgili tüm kurumlarımızla uzun bir süredir bir hazırlık içindeyiz ve son aşamalara gelmiş durumdayız. son çalışmaları Sanayi Bakanlığımızla Merkez Bankamız gerçekleştiriyorlar. Yakın bir vadede hani günlerle ifade edebileceğimiz ve en fazla haftalarla ifade edeceğimiz bir süreçte bu programımız toplumumuzla paylaşılmış olacak. Ekonomik koordinasyon kurulunda uzun bir süredir tartıştığımız bir konu. Nitelikli cari açığı azaltan, katma değerimizi yükselten, teknolojik seviyemizi daha üst sıralara taşıyan yatırımlara ve belli bir ölçüye sahip yatırımlara avantajlı uzun vadeli bir takım finansman imkanları sağlayıcı program tasarlanıyor. Merkez Bankası Başkanımız da buraya gelecek. Eminim bu konuları kendisi de çok derinlemesine sizlerle paylaşacak.
Yine sanayi alanlarının genişletilmesi sizin altını çizdiğiniz konulardan biriydi. Bizim de yine çok önemli başlıklarımızdan biri orta vadeli programımızda. lojistik konuları var. yine beşeri sermaya, iş gücü piyasalarıyla ilgili mesleki eğitimle ilgili çok önemli tedbirlerimiz ve vurgularımız var. Sizin de az önce altını çizdiğiniz vurgular. Bunları dolayısıyla bir kez daha ana başlıklar olarak buraya koymuş olduk. Kamu valiyesiyle ilgili, KİT yönetişiyle ilgili vergilendirmede reformlarla ilgili gündemlerimiz var. Bunlar da orta vadeli programımızda detaylandırılmış durumda. Iş ve yatırım ortamı yine sizi yakından ilgilendiren bürokratik işlemlerde sadeleştirme, yatırım yeri tahsisi ve altyapı destekleri gibi konular da orta vadeli programda yer almış durumda. Yeşil ve dijital dönüşümü biraz daha açtık burada. Çünkü bugünün konusu burada da yine orta vadeli programımızda iklim kanununun çıkarılması yeni ticaret emisyon sisteminin kurulması, biliyorsunuz Avrupa Birliği sınırda karbon düzenlemesi yaptı. Dolayısıyla artık sanayimizin kendini buna hazırlaması gerekiyor. Kaynaklarımızın yurt dışına gitmemesi, sanayimizin rekabet gücünün bu uygulamalardan etkilenmemesi için bir hazırlık süreci içindeyiz. Türkiye'de bir emisyon ticaret sistemi oluşturacağız ve karbon ticaretini Türkiye içinde gerçekleştireceğiz. Buradan elde edilen kaynakları da sanayinin dönüşümü için büyük oranda kullanacağız. Dolayısıyla bu konularda bir hazırlık sürecimiz olduğunu ifade etmek isterim. Yeşil taksonomi, sürdürülebilir finansman, ulusal veri stratejisi, dijital dönüşüm bağlamında, siber güvenlik stratejisi, mikro veriye erişimin geliştirilmesi, TÜİK'le ilgili bazı çalışmalar, veri transfer sistemleri, merkezi dijital altyapı ve araştırma araçlarla kobilerin özellikle bu dijital dünyaya adaptasyonu ve dijital finansal altyapının geliştirilmesi, dijital paradan dijital bankacılığa varıncaya kadar birçok alanda finansal yeniliklerin ekonomimize dahil olması açısından öncelikli alanlarımızı burada ortaya koymuş durumdayız. Bunun detayları var burada. Fakat çok uzattım. Kusura bakmayın böyle hem genel hem İstanbul'dan bahsedeyim derken iklim konularına da girince ama şunu söyleyeyim yani çok kapsamlı bir şekilde yeşil ve dijital dönüşümü orta vadeli programa da kalkınma planına da hükümet programlarımızda da koymuş durumdayız. Makro çerçevemiz, ana politika çerçevemiz çok güçlü ve oldukça da detaylandırılmış bir şekilde bu dokümanlarımız da var.
ben detaylara girmeyeyim. Başkanımızın önerisi çok güzel. Kurumlarımızla, iş dünyamız bu konularda bir araya gelip daha detay çalışırlarsa bize somut bir takım projeler, teklifler, öneriler geliştirirlerse çok memnun oluruz. Makro politikamız belli. Yeşil ve dijital dönüşüm Türkiye'nin önünde bu ikiz dönüşüm çok temel bir politika alanı, sosyal hayatımızdan iş dünyamıza her alanı etkileyecek bir alan, bir başlık. Dolayısıyla bu konuları çok daha detaylı bir şekilde sizlerle çalışmamız gerekiyor. Burada sıfır atıktan tutun, yeşil liman uygulamalarına, teşvik sisteminin bu konulara adaptasyonundan, işte yeni standartların oluşturulmasına, enerjideki dönüşümden kamu alımlarının yeşil ekonomiyi destekleyici şekilde dönüştürülmesine, büyük yapay zekadan bulut bilişime birçok konu var detaylarına girmek istemiyorum.