35,1030$% 0.17
36,6196€% 0.69
2.929,03%0,32
4.782,00%0,47
19.157,00%0,47
9.776,67%-1,40
3540953฿%-2.59916
Cem Yılmaz’ın setinde çalışan işçilere insan gibi davranıldığını bilmek güzel bir bilgi. Do Not Disturb nerede çekildi?
Orbit – Sinema sektöründe çalışanlara böyle iyi davranan bir patron görmediğinizi söylemeniz de takdire şayan. Çalışanlara değer verildiğinde onlar da değer veriyorlar, bu çok doğru bir düşünce.
Filmdeki Ayzek karakteri harika, Cem Yılmaz’ın oyunculuğu bazı sahnelerde gerçekten zirveye çıkmış. Tek eleştirim, filmin biraz uzun olması ve edebiyat profesörünün diyaloglarının bazen sıkıcı olması olabilir. Ancak bunların dışında film gerçekten çok güzel.
Bir şeyi belirtmek istiyorum, konuyla pek ilgili olmasa da bilgilendirme amaçlıdır. Herkesin bu girişimi okuduğunda, Cem Yılmaz’ın setinde çalışan işçilere nasıl insan gibi davrandığını bilmesini istiyorum. Sinema sektöründe çalışanlara bu kadar iyi davranan bir patron görmemiştim hayatımda.
Gördüğüm ve duyduğum setler arasında adam bir işçinin bile sesini yükseltmemişti. Eğer çalışanına değer verirsen, o da sana değer verir. Ünlü olmanın verdiği güçle arkadan “anasını siktimin orospu çocuğu, ünlüsün diye götün mü kalktı yavşak” dedirten tipler yok.
Filme gelirsek, Ayzek harika bir karakter, Cem Yılmaz’ın oyunculuğu bazı sahnelerde zirveye çıkmış resmen. Tek eleştirim, film biraz uzun olabilir. Edebiyat profesörünü canlandıran abi çok iyi oynamasına rağmen, diyaloglar biraz sıkıcı geldi. Bunun dışında, bence gerçekten güzel bir film.
Çok beğendim, gerçekten başarılı bir iş olmuş. Aslında, hepimizin ruh sağlığı sorunları olan bireyler olduğunu kabul etmek önemli.
Ayzek 50 yaşına gelmiş ve hayatı boyunca hiç kimsenin onu adam yerine koymadığını hissetmiş. Saflığı ve iyi niyeti suistimal edilmiş bir karakter. Bu bozuk düzende hayatta kalmak için elinden geleni yapmaya çalışıyor, mücadele ediyor ancak her şey istediği gibi gitmiyor.
Oteldeki herkesin aslında aynı derdi var: sevilmediğini hissetmek. Ayzek’in, edebiyat hocası, eczacı, otel çalışanı topal kız ve sonradan gelen silahlı adam da aynı şekilde. Hepsi sevilmemiş, tatmin olmamış, takdir edilmemiş insanlar.
Aslında Ayzek, hepimizi anlatıyor. Her izleyici orada kendinden bir şeyler bulabilir. Cem Yılmaz’ı tebrik ediyorum, harika bir iş başarmış. Devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Sosyal medyanın, internet fenomenlerinin, uydurma şiirlerin ve uydurma özlü sözlerin peşinden koşulan bir kültür haline geldiğini eleştiren bir film. Filmde, edebiyat profesörü olan Ayzek, Metin ve Çetin isimli üçlü bir şizofreni kimliğiyle, psikolojik durumlarını yansıtan karakterler olarak yer alıyor. Ayrıca filmdeki diğer karakterlerin hepsi de bir özelliğini alıyor gibi görünüyor.
Örneğin, Zuhal rolünde olan bir karakter topallarken, bıçaklandıktan sonra Müptezel karakteri, eczane kapılarında ilaç dilenerek ortaya çıkıyor. İntihara kalkışan Bahtiyar karakteri ise bir arabanın üzerine düşerek ortaya çıkıyor. Davut’u vuran karakter davut oldu, daha sonra ise kendi karakteri ortaya çıkıyor. Bir ara eczacı hanım karakterinin de olduğunu hatırlıyorum, ancak sonrasında ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum.
Her insanın içinde bir gölge tarafı vardır. Bu gölge tarafı sadece kötü yanlarımızı barındırmaz, aynı zamanda tutkularımızı, hayat enerjimizi ve hatta libidomuzu da içerir. Ancak bir insan, gölge tarafını görmezden gelmeye, bastırmaya ya da başka biri gibi davranmaya çalıştıkça, psikolojik açıdan dağılmaya başlar.
Bu filmde, ana karakter sonunda gölgesiyle barışarak kendine doğru, içine sinen kararlar alabilen bir kişi olarak görünür. Filmin mesajı “emek vermeden şölen beklenmez” olarak özetlenebilir.
Cem Yılmaz’ın son dönem işlerinin başarılı olduğunu düşünen ve bu tarzda devam etmesini isteyen biri olarak “Do Not Disturb” filmini de çok beğendim. Son 10 yıldır Cem Yılmaz’ın işlerinde kendime Şener Şen ve Kemal Sunal’ın son dönemlerine benzer bir tad aldığımı düşünüyorum.
İki ustanın da son dönem projelerinde daha ciddi ve alışılmışın dışında filmler yapması ve daha kaygılı bir atmosfer yaratması hoşuma gidiyor. Cem Yılmaz’ın sanatı, tarzı, içerik ve emeği ile farklı bir tat ve çaba olduğunu düşünüyorum. Tabii ki, yeni jenerasyon bunu sevmiyor ve Cem Yılmaz’ı sadece komedi ile ilişkilendiren insanlar da sevmiyor. Bence Cem Yılmaz da tüm bu duruma tepki olarak istediği işleri yapıyor ve bu şekilde devam etmesi en iyisi.
Filme gelirsek:
Filmin en önemli öğesi, çok iyi bir oyuncu kadrosuna sahip olması. Özellikle Celal Kadri Kınoğlu gibi bir tiyatrocunun burada olması, benim gibi “Tatlı Hayat” fanatiklerini ayrıca mutlu etti. Celal Hocayı indirgeyerek söylemiyorum, sadece ekstra mutluluk olarak dile getirdim.
Bülent Şakrak son iki Cem Yılmaz projesinde de çok iyi, ama bu filmde ayrı bir iyiydi bence.
Özge Özberk de yine çok çok iyiydi.
Ahsen Eroğlu’nun karaktere uyumu çok iyiydi ve duyguları çok iyi yansıttı.
Diğer oyuncular da hikayenin içinde çok başarılıydı.
“Ayzek” karakterinin üzerinde yazan “Cehaletin Kabusu” serisinin devamıydı bu hikaye. İyi olduğunu düşündüğümüz ve aslında öyle olan insanların sevilmemekle karşı karşıya kaldıklarındaki çaresizliklerini geçen filmde daha net hissettik. Örneğin, otel sahibinin “10-20 şey gelsin, çal ya da oraya koy. Artık kavga mı ediyorsunuz, anlaşıyor musunuz?” gibi bir durumda olanca kaosun içinde sorunun tek sebebi olan paradır çünkü ortak problemin parayla hiçbir ilgisi yoktu.
Cem Yılmaz, izleyiciyi Ayzek’in iyi mi kötü mü olduğu konusunda ikilemde bırakan anlar yaratmış. Bu ikilemlerin tek sebebi, Ayzek’in bize çok benzemesi. Kendimizi bir yerlere oturtmak, kolay mutlu olabilmek ve diğer insanlar tarafından önemsenmek için uydurulan saçmalıkların hepsi. Ayzek’in, “Sucuk yemenin nesi kötü olabilir, 30 sene önce ailece kahvaltıda 1 kilo börek yiyen insanlardık, hiç de sorun olmuyordu” dediği bile biraz tereddüt ve soru işareti taşıyor. Tüm mevzu, insanın o çaresiz arayışındaki “acaba” noktası. Ayzek’in bu çaresizliğinin yarattığı cehalet, en korkunç eylemlerini de yaratıyor.
Bu mükemmel gözlemleri izlerken hikayeyi ve anlatımı güçlendiren Suhal, Davut, Saniye ve Bahtiyar karakterleri de dahil oluyor. Aslında sevilmek isteyen birçok insanın farklı görünen eksiklikleri ve toplumda ön plana çıkmalarını sağlayan artıları.
Bu başlıkta konuşmak istememiştim ama düşündükçe aklımda çok fazla şey olduğunu fark ettim.
Başta Bahtiyar’ın sahnelerini senaryo açısından gerçekten edebi değeri yüksek bölümler olarak görüyorum. Hem abartmayan hem de filmin içeriğini dolduran birçok diyaloga sahipti özellikle Bahtiyar’ın sahnelerinde.
Filmin genelinde, popüler kültürün ve giderek artan birey olma anlayışının saçmalığına doğru vurgular gördük, filmde de bu vurgular üzerinde duruldu. Bilginin, öğrenmenin ve emeğin değerinin düştüğü ve “googlamak” gibi bir araştırma yapmanın bütünüyle kabul edildiği korkunç bir çağ. Ayzek’in Bahtiyar’la mücadele etmenin anlamsızlığını anlayıp pes ettiği ve umutsuz bir şekilde son çırpınışını yaptığı an.
Bunların ötesinde, aşka dair konuşulan bölümü çok etkileyici buldum. Aslında hepimizin kolayca ikna olduğu ve normalleştirdiği bir durum: şiirleri, romanları, filmleri ve şarkıları alıp aşkı ve birçok güçlü duyguyu basitçe tanımlamak yanılgısı. Davut’un delicesine sevgisini desteklememiz gereken şeyin neyi temsil ettiği, neyin önemli olduğu noktasıydı.
İşte hepsinin bağlandığı yer kendimizi gereğinden fazla önemsediğimiz, gerçekten önemli olan şeylerle ördüğümüz o yıkılası duvar. Oysa Ayzek’in uzun süre savaştığı Bahtiyar‘a “Madem ben bu seviyedeyim, beni de çek çıkar kendi seviyene!” diyerek ağlaması. Nerede o zaman Van Gogh’un eserleri üzerinden beslendiğimiz aşk; kendi ürettiğimiz tek şey sadece bir kopya, övgüler ve sonunda delice oluşuyla övündüğümüz bir aşk.
Aslında daha çok şey yazabilirim ama yazdıkça da çıkıp bazı insanlar “Evet, bu kötü Cem Yılmaz filmine ne gibi bir tespit yapmaya çalışıyorsun?” diyebilir. Durduk yere sinir yapıp kendimi yerlerde sürünmeyeyim.
Cem hocam, sen artık ustalık yolunda taşları diziyorsun. Komedide zaten bayrağı dikmiştin, arada yapacağını yaparsın. Benim düşünceme göre bundan sonra bu yolda devam et, yeni karakterler, yeni hikayelerle bizi şaşırt. Ne bileyim işte…
Ayrıca, elinde fırsat olduğunda ve her şeyin güzel olacağı zaman için “Belki bir orta metraj…” demiştin bir yerlerde, o zaman onu da en güzelinden yap.
Not: “Zahmetsiz şölen istiyorsunuz, olmaz öyle şey.” sözünü çok tuttum ve bu kesinlikle bir Cem Yılmaz sözü çünkü tam olarak onun çalışkanlığıyla ilişkilidir, ama yine de araştırmayacağım bunu sen dur. Bu metni yeniden yazayım.
Magarsus dizisi nerede çekiliyor?