Erol Kılınç kimdir? Erol Kılınç öldü! Erol Kılınç Ötüken neşriyat Erol Kılınç Nasıl öldü?
İstanbul Ülkü Ocaklarının kurucularından Ötüken Neşriyat'ın sahibi ve genel yayın yönetmeni Erol Kılınç 77 Yaşında hayatını kaybetti. Erol Kılınç kimdir? Erol Kılınç öldü! Erol Kılınç Ötüken neşriyat Erol Kılınç Nasıl öldü?
HAKKINDA YAZILANLAR 68 KUŞAĞI HESAPLAŞMALI! Zaman 16 Eylül 2008 Bazılarına göre bir efsane, bazılarına göre de abartılmış ve şişirilmiş bir kavram ama Türkiye’de bir döneme damgasını vurmuş bir hareket 68 kuşağı. Kimi, ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ diyerek yaşadıklarını tatlı sert bir üslupta aktardı, kimi de ‘İsyan ve Tevekkül’ü yazarak o günün gençliğinin düşünce ve duygu altyapısını aktardı. Ancak, Hasan Cemal ve Sarp Kuray’ın yaptığı, 68 kuşağına içeriden bakış ve özeleştiri anlamındaki çalışmaların arkası gelmedi. Bu kez de, sağdan bir isim 68 kuşağının hikâyesini yazdı. Ötüken Neşriyat’ın Yayın Yönetmeni Erol Kılınç, o gün sosyalizmin zarar görmemesi bahanesiyle gizlenen gerçeklerin bugün kamuoyuna açıklanmasını istiyor. Kılınç ile, ‘İhtilal İhtiras ve İdeal-68 Kuşağı Hakkında’ isimli çalışmasından yola çıkarak 68 kuşağını konuştuk. Bugüne kadar 68 kuşağı hep kendi mensuplarının ağzından aktarıldı. Şimdi siz, karşı cepheden yani ülkücü gelenekten bir isim olarak neden 68 kuşağını anlatma ihtiyacı hissettiniz? Aslında benimki geç kalmış bir çıkıştır; çok daha önceleri, en azından Hasan Cemal’in kitabı çıktığında buna benzer şeylerin yazılıp çizilmesi gerekirdi. Hem ülkücülerden, hem de 68’lilerden ses çıkmadı. Bu suskunluk, övgülerin dozunu efsane boyutlarına taşıdı. 68’lilerin hareketi başarıya ulaşsaydı bu Türkiye için bir felâket olurdu. Türkiye’yi ister iyi niyetle, ister kötü niyetle olsun, bir felâkete sürükleme yolunda kullanılmış, aldatılmış, harcanmış olanların bu hakikatleri hiç değilse bugünlerde ortaya koymaları aydın sorumluluğunun bir gereği değil midir? Dünyadaki 68’liler hareketi ve onların taleplerinden de ayrı tutuyorsunuz bizimkileri. Objektif olarak bakmak gerekirse özgürlükler ve demokrasi adına bizim 68’lilerin hiç talebi yok muydu? Özgürlük diyorsunuz! Hasan Cemal’in kitabında nasıl bir özgürlük istediklerini okumadınız mı? Doğan Avcıoğlu, askerî diktatörlük ve tek parti diktatörlüğü kurulmasından yana olduğunu açıkça yazıyor. Hangi özgürlük talebinden bahsediyorsunuz? Sosyalizmi savunanların “Türkiyeci sosyalist” Mehmet Ali Aybar’a bile tahammülleri yoktu! Azıcık hürriyet ve demokrasi isteyen komünist Dubçek’in Rus tanklarıyla ezilmesine bile gıkları çıkmamıştı! Bu kuşak içinden Hasan Cemal ve Sarp Kuray dışında özeleştiri yapılmadığını söylüyorsunuz. Bu isimlerin yazdıkları sizce gerçeği ortaya koyuyor mu ya da ne kadarını açıklıyor? Hasan Cemal’in bildiklerinin ve şahit olduklarının onda birini ancak yazabildiğini ve arkadan başkalarının gelmesini umarak böyle hareket ettiğini sanıyorum. Ama 1999’dan bu yana sadece bu yıl Sarp Kuray’dan bir nebze ses çıktı. Bunları bu kişilerin samimiyet ve sorumluluk duygularının dışa vurumları olarak değerlendiriyorum. Susanları da sorumsuzluk ve duyarsızlıkla itham ediyorum. ‘Türkiye’de 68 kuşağını teşkil eden lider kadrosundakilerin önemli bir kısmı sırf olay çıkarsınlar, karmaşa ve terör yaratsınlar diye yetiştirilmişlerdi’ iddiasında bulunuyorsunuz. Bu kişiler kendileri üzerinden yapılmak istenenin hiç farkında değiller mi? Bunları ben iddia etmiyorum. Hasan Cemal ile Sarp Kuray ve birkaç kişinin itiraflarına dikkat çekerek bunları yazıyorum. Filistin kamplarına gidenlerin, grup grup gidip eğitim alıp Ankara’da tafra sattıklarını, eylem yaptıklarını ben anlatmıyorum. İktidar hırsı ile hareket edenlerin genç subayları ve gençleri nasıl yönlendirdiklerini bunlar yazıyorlar. Peki siz bu kadar eleştiriyorsunuz ama onlar hem zamanında hem de kendilerinden sonraki kuşaklar tarafından efsaneleştirildi. Nedir onları bu konuma getiren faktör? Basında, köşe başında yer tutmaları ve birbirlerini pışpışlamalarıdır. Başarısız oluşlarını medyadaki arkadaşlarının konumları yardımıyla, propaganda yoluyla “aklamak” arzusudur. Yanıldıklarını, yanıltıldıklarını, kullanıldıklarını itiraf etmek zorlarına gidiyor. 27 Mayıs mağduru Menderes’in başına gelenlerden konuya girip, Deniz Gezmiş’e işi bağlamak gibi bir propaganda ile işi efsane boyutlarına taşıdılar. 68 kuşağını pek çok açıdan eleştiriyorsunuz, bu kadar günahın yanında hiç mi sevapları yok bu insanların? Sevaplarını siz söyleyin, yahut onlar söylesinler! Devrim sözünün yanında Atatürk devrimlerini anmak ve yabancı fikirleri de Atatürk’e dayanarak vermek bu kuşağın olmazlarından size göre. 68 kuşağı gerçekten Kemalist milliyetçi bir ekip midir yoksa gerekli olan bu mudur? Milli Demokratik Devrimciler o günlerde ordu içindeki sempatizanlarının ürkmemesi için, ordudaki teşkilatların uyumlu ve müsait davranmaları için Kemalist görünmeye özen gösterirlerdi. Doğan Avcıoğlu “askerlere müsait dil kullanılmasını” özellikle istiyor. Millilikleri de ona istinadendir. Yoksa hiçbir şekilde milli olamamışlardır. Daha çok dünün solcuları bugününün ulusalcıları arasında yer alıyor. 68 kuşağı, aynı zamanda bugünkü ulusalcılığın da altyapısını oluşturdu diyebilir miyiz? Bugünkü ulusalcılığı savunanlar arasında, o günkü 68’lilerden olanlar var tabii. Ama onlar kendilerini ne sayıyorlar bilemem. Bu kuşağın 12 Mart’tan sonra yeraltına kaydığını ve daha sonraki eylemleri de bu kişilerin yaptığını söylüyorsunuz. Buradan hareketle, bugünkü Ergenekon ve geçmişteki derin yapılarla bu kuşağın bağlantısı ve yapıdaki yeri neresidir? Bu kişiler, 9 Mart’ta gerçekleştirmek üzere bir darbe planladılar. 12 Mart’la bu darbe, bastırıldı ve en az zayiatla akamete uğratıldı. Militanların bir kısmı tutuklanıp mahkûm edildi. 1974’te afla dışarı çıktıklarında artık arkalarında eskisi kadar güçlü askerî destek bulamadılar, çünkü herkesin gözü açılmıştı. Kitleleri devrimcilik adına kazanmanın yolu da yoktu. O zaman, silahlı propaganda ve terör yoluyla kitleyi ve iktidarı baskı altına alma yolu seçildi ve Türkiye yeni bir anarşi sath-ı mailine girdi. Bu 12 Eylül’e kadar böyle gitti. Ancak Ergenekon’la bu konunun bağlantısını kurmaya çalışmak zorlama olur. ‘Ekseriyetle hasbi buluyor ve saygıyla anıyorum’ diyorsunuz bu kişiler hakkında, bu kadar iyi bir gruptan neden bir facia çıksın? “İyi” demedim; “hasbî” dedim. Sarp Kuray’ın, Mahir Çayan’ın şahsî hırs ve menfaat için devrimci olduklarına inanmıyorum. Bunlar, yaptıkları bütün “yanlışları” vatan ve millet için yapmışlardır. Bunların içinde bir kısmı yiğitçe canlarını da vermişlerdir. Ama ideolojilerini bir kurtuluş reçetesi gibi pompalayanlar, bu ideolojinin yanlışlığını göre göre, bunu gençlerden gizlediler! Sovyetler’in Türkistan’ı, Azerbaycan’ı, Kırım’ı, Kafkaslar’ı sömürdüklerini gördükleri halde; Macarları 1956 harekâtıyla ezip geçtikleri, Prag baharını tanklarla cehenneme çevirdikleri apaçık ortada olduğu halde bu hakikatleri gençlerden gizlediler. O günlerde bunu “sosyalizmin yıpranmaması” için gizlemişlerdi; bugün hâlâ bu körlüklerini itiraf etmekten kaçınıyorlar! Vicdan ve entelektüel ahlaka sahip olanlardan ne beklersiniz peki? Kardeşim, destan yazmayı bırak da bu gerçekleri konuş artık, yaşın geldi 60-65’e; öbür dünyaya geçmek için zaman daraldı; bari ardında bir hakikati bırak da seni rahmetle anmaya bir vesile olsun, değil mi? Hakikatler o gün gizlendiği için, 1974’ten sonraki nesiller içinde de birçok genç heder olup gitti. Bunun vebalini yüreklerinde duymayanlara sözüm yoktur, ama duyanlar ortaya koysunlar gerçeği.
ESER-AYRINTI Damla Damla Yaşadıklarım Otüken Neşriyat Yaşadıklarımdan bölük pörçük aktardığım şeyler bu kitapta toplandı. Bunları isteyen bir gençlik macerası, isteyen ibretlik işler ve yaşanmışlıklar, isteyen sıradan bir ülkücünün ilk gençliğinden kocamışlığına kadar hayatının şahsî veya davası bakımından kendisince sivri yanları ile sosyal araştırmalar için malzeme olabilecek yönlerinin kaydedildiği bir hatıra defteri telakki ederek okusun… Bilinsin ki, küçük şeyler de olsa, tarihe doğru notlar bırakmak arzusu, bunları kaleme alırken en başta gelen duygumuzdu. İnanıyorum ki, bizim kuşağın hayat serüvenleri aşağı yukarı böyleydi… Onun için, zannederim, Damla Damla Yaşadıklarım’da okuyucu, kendi vicdanı ile yüzleşecek, hayatının muhtelif veçhelerinin yansılarını bulacaktır…
ESER AYRINTI: İhtilal, İhtiras ve İdeal -68 Kuşağı Hakkında- Erol Kılınç Hatırat İstanbul - 2008 ISBN 978-975-437-696-8 12x19,5 cm - 264 sayfa O dönemde, eylemciler arasındaki dostluk, yoldaşlık, atılganlık, fedakârlık, omuz omuza katlanılan zorlukları ön plana çıkararak 68 Kuşağı'ndan övgüyle bahsedenler duygu saptırmasıyla meşguller. Peki, bu eylemler ne için, hangi maksatla, nasıl bir hedef güderek yapılmıştı? Sosyalist bir devrim yapmak için; yahut devrimci heyecanları basamak yaparak iktidar hırslarını tatmin etmek isteyenlerce kullanıldıkları için; yahut Kızılordu'nun 68'deki Prag İşgalini perdelemek isteyen beynelmilel komünizmin propaganda anaforuna kapıldıkları için... Bunlar o gün görülmüyor idiyse, bugün açıkça ortaya çıktı! Ama bunu itiraf etme olgunluğunu gösteren bir-iki zayıf sesten başka "aydın sorumluluğu" taşıyan yok. 1968'de Ülkücüler de vardı! Bunlara uymayan, bunlara karşı çıkan, o günkü "son Türk devleti"ni kızıl emperyalizme peşkeş çekmek isteyenlere -iktidarın aczine rağmen- fırsat vermeyen; ihtilalcilerin oyunlarını bozan, devrimcilerin üniversiteye ve sokağa hâkim olmalarını engelleyen Ülkücüler!... Onlar da yok sayılıyorlar... Ama varlardı; doğru yoldalardı; haklılardı; başarılı da oldular... Bu kitap 68 Kuşağı tabiri etrafında oluşturulan atmosfere aykırı yönden bir katkıdır. Erol Kılınç
Erol Kılınç cenazesi ne zaman?
Ötüken Neşriyat'ın Genel Yayın Yönetmeni Erol Kılınç, hayatını kaybetti. 975-76 yıllarında Recep Haşatlı’nın başkanı olduğu MHP İstanbul İl yönetimi sekreterliği de yapan Kılınç'ın cenazesine dair ayrıntılar daha sonra paylaşılacak.Erol Kılınç Ötüken Neşriyat nasıl öldü?
Ötüken Neşriyat'ta uzun yıllar genel yayın yönetmenliğini yapan yazar, Erol Kılınç, hayatını kaybetti. Kılınç'ın cenazesine dair bilgiler ayrıntılar ise daha sonra paylaşılacak. Kılınç, 1975-76 yıllarında Recep Haşatlı’nın başkanı olduğu MHP İstanbul İl yönetimi sekreterliği yaptı. Kutlu Yayınları ve Milli Hareket Dergisi'nde de uzun yıllar yöneticilik yapmış olan Kılınç'ın vefatına ilişkin sosyal medyada taziye mesajları yayınlandı.Erol Kılınç kimdir?
1945 yılında Konya’nın Bozkır ilçesinde doğdu. 1949 yılında ailesiyle birlikte Aydın’ın Söke ilçesine yerleşti. Söke Kemalpaşa İlkokulunu bitirdi. Parasız Yatılı imtihanlarını kazanarak Aydın Lisesine kaydoldu ve Ortaokulu burada bitirdikten sonra Lise 1. sınıfta Denizli Lisesine nakledildi. Denizli Lisesinden 1966 yılında mezun oldu. 1967 yılında Aydın/Çine’de noter kâtipliği, Söke’de noter başkâtipliği yaptı. Aynı dönemde Söke’de Türkçüler Derneği 2. başkanlığı ve T. Komünizmle Mücadele Derneği Şube 2. Başkanlığı yaptı. CKMP’nin Söke teşkilatı kurucuları arasında yer aldı. Söke’de 2 yıl boyunca “Özü Sözü Gerçek” isimli bir gazete yayımladı. 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Üç yıl bu bölümde okuduktan sonra, ara verdi ve 1971’de Tarih bölümüne geçti. Bu bölümden 1975 yılında mezun oldu. 1968-69 yıllarında İstanbul’da yayınlanan “Millî Hareket” dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Bu yıllarda Edebiyat Fakültesi Ülkü Ocağının kurucuları arasında yer aldı. 1967-1971 yılları arasında Doğu Türkistan Türklerinin Lideri İsa Yusuf Alptekin’in özel kâtipliği görevini yürüttü. Yine bu dönemde İstanbul Ülkü Ocakları Birliğinin kurucu başkan yardımcılığını yaptı. Osman Bahadır’dan sonra da başkanlığa getirildi. 1971’de Kutluğ Yayınları’nı kurdu. 1977 yılının sonuna kadar Kutluğ Yayınları’nda yöneticilik-editörlük yaptı. Devlet, Millî Hareket, Türk Yurdu dergilerinde az sayıda makalesi yayınlandı. 1975-76 yıllarında Recep Haşatlı’nın başkanı olduğu MHP İstanbul İl yönetimi sekreterliği yaptı. 1979 Şubat’ında evlendi. 4 çocuk babasıdır. Askerliğini 1979–80 yıllarında Piyade Asteğmen olarak Genelkurmay ATASE Başkanlığında yaptı. 1978 yılı Mart ayında başladığı Ötüken Neşriyat’ta uzun yıllar yöneticilik yaptı. ESERLERİ: 1.Damla Damla Yaşadıklarım 2.İhtilal, İhtiras ve İdeal -68 Kuşağı Hakkında- Aktarma-Sadeleştirme 1.Rıza Nur’un 12 ciltlik “Türk Tarihi”ni yeni harflere çevirdi. 2.“Hammer Tarihi”nin Mehmet Ata tarafından tercüme edilmiş olan ciltlerini sadeleştirerek yayına hazırladı. 3.Mahmut Muhtar Paşa’nın “Maziye Bir Nazar” isimli kitabını ekler ve notlarla yayınladı.HAKKINDA YAZILANLAR 68 KUŞAĞI HESAPLAŞMALI! Zaman 16 Eylül 2008 Bazılarına göre bir efsane, bazılarına göre de abartılmış ve şişirilmiş bir kavram ama Türkiye’de bir döneme damgasını vurmuş bir hareket 68 kuşağı. Kimi, ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ diyerek yaşadıklarını tatlı sert bir üslupta aktardı, kimi de ‘İsyan ve Tevekkül’ü yazarak o günün gençliğinin düşünce ve duygu altyapısını aktardı. Ancak, Hasan Cemal ve Sarp Kuray’ın yaptığı, 68 kuşağına içeriden bakış ve özeleştiri anlamındaki çalışmaların arkası gelmedi. Bu kez de, sağdan bir isim 68 kuşağının hikâyesini yazdı. Ötüken Neşriyat’ın Yayın Yönetmeni Erol Kılınç, o gün sosyalizmin zarar görmemesi bahanesiyle gizlenen gerçeklerin bugün kamuoyuna açıklanmasını istiyor. Kılınç ile, ‘İhtilal İhtiras ve İdeal-68 Kuşağı Hakkında’ isimli çalışmasından yola çıkarak 68 kuşağını konuştuk. Bugüne kadar 68 kuşağı hep kendi mensuplarının ağzından aktarıldı. Şimdi siz, karşı cepheden yani ülkücü gelenekten bir isim olarak neden 68 kuşağını anlatma ihtiyacı hissettiniz? Aslında benimki geç kalmış bir çıkıştır; çok daha önceleri, en azından Hasan Cemal’in kitabı çıktığında buna benzer şeylerin yazılıp çizilmesi gerekirdi. Hem ülkücülerden, hem de 68’lilerden ses çıkmadı. Bu suskunluk, övgülerin dozunu efsane boyutlarına taşıdı. 68’lilerin hareketi başarıya ulaşsaydı bu Türkiye için bir felâket olurdu. Türkiye’yi ister iyi niyetle, ister kötü niyetle olsun, bir felâkete sürükleme yolunda kullanılmış, aldatılmış, harcanmış olanların bu hakikatleri hiç değilse bugünlerde ortaya koymaları aydın sorumluluğunun bir gereği değil midir? Dünyadaki 68’liler hareketi ve onların taleplerinden de ayrı tutuyorsunuz bizimkileri. Objektif olarak bakmak gerekirse özgürlükler ve demokrasi adına bizim 68’lilerin hiç talebi yok muydu? Özgürlük diyorsunuz! Hasan Cemal’in kitabında nasıl bir özgürlük istediklerini okumadınız mı? Doğan Avcıoğlu, askerî diktatörlük ve tek parti diktatörlüğü kurulmasından yana olduğunu açıkça yazıyor. Hangi özgürlük talebinden bahsediyorsunuz? Sosyalizmi savunanların “Türkiyeci sosyalist” Mehmet Ali Aybar’a bile tahammülleri yoktu! Azıcık hürriyet ve demokrasi isteyen komünist Dubçek’in Rus tanklarıyla ezilmesine bile gıkları çıkmamıştı! Bu kuşak içinden Hasan Cemal ve Sarp Kuray dışında özeleştiri yapılmadığını söylüyorsunuz. Bu isimlerin yazdıkları sizce gerçeği ortaya koyuyor mu ya da ne kadarını açıklıyor? Hasan Cemal’in bildiklerinin ve şahit olduklarının onda birini ancak yazabildiğini ve arkadan başkalarının gelmesini umarak böyle hareket ettiğini sanıyorum. Ama 1999’dan bu yana sadece bu yıl Sarp Kuray’dan bir nebze ses çıktı. Bunları bu kişilerin samimiyet ve sorumluluk duygularının dışa vurumları olarak değerlendiriyorum. Susanları da sorumsuzluk ve duyarsızlıkla itham ediyorum. ‘Türkiye’de 68 kuşağını teşkil eden lider kadrosundakilerin önemli bir kısmı sırf olay çıkarsınlar, karmaşa ve terör yaratsınlar diye yetiştirilmişlerdi’ iddiasında bulunuyorsunuz. Bu kişiler kendileri üzerinden yapılmak istenenin hiç farkında değiller mi? Bunları ben iddia etmiyorum. Hasan Cemal ile Sarp Kuray ve birkaç kişinin itiraflarına dikkat çekerek bunları yazıyorum. Filistin kamplarına gidenlerin, grup grup gidip eğitim alıp Ankara’da tafra sattıklarını, eylem yaptıklarını ben anlatmıyorum. İktidar hırsı ile hareket edenlerin genç subayları ve gençleri nasıl yönlendirdiklerini bunlar yazıyorlar. Peki siz bu kadar eleştiriyorsunuz ama onlar hem zamanında hem de kendilerinden sonraki kuşaklar tarafından efsaneleştirildi. Nedir onları bu konuma getiren faktör? Basında, köşe başında yer tutmaları ve birbirlerini pışpışlamalarıdır. Başarısız oluşlarını medyadaki arkadaşlarının konumları yardımıyla, propaganda yoluyla “aklamak” arzusudur. Yanıldıklarını, yanıltıldıklarını, kullanıldıklarını itiraf etmek zorlarına gidiyor. 27 Mayıs mağduru Menderes’in başına gelenlerden konuya girip, Deniz Gezmiş’e işi bağlamak gibi bir propaganda ile işi efsane boyutlarına taşıdılar. 68 kuşağını pek çok açıdan eleştiriyorsunuz, bu kadar günahın yanında hiç mi sevapları yok bu insanların? Sevaplarını siz söyleyin, yahut onlar söylesinler! Devrim sözünün yanında Atatürk devrimlerini anmak ve yabancı fikirleri de Atatürk’e dayanarak vermek bu kuşağın olmazlarından size göre. 68 kuşağı gerçekten Kemalist milliyetçi bir ekip midir yoksa gerekli olan bu mudur? Milli Demokratik Devrimciler o günlerde ordu içindeki sempatizanlarının ürkmemesi için, ordudaki teşkilatların uyumlu ve müsait davranmaları için Kemalist görünmeye özen gösterirlerdi. Doğan Avcıoğlu “askerlere müsait dil kullanılmasını” özellikle istiyor. Millilikleri de ona istinadendir. Yoksa hiçbir şekilde milli olamamışlardır. Daha çok dünün solcuları bugününün ulusalcıları arasında yer alıyor. 68 kuşağı, aynı zamanda bugünkü ulusalcılığın da altyapısını oluşturdu diyebilir miyiz? Bugünkü ulusalcılığı savunanlar arasında, o günkü 68’lilerden olanlar var tabii. Ama onlar kendilerini ne sayıyorlar bilemem. Bu kuşağın 12 Mart’tan sonra yeraltına kaydığını ve daha sonraki eylemleri de bu kişilerin yaptığını söylüyorsunuz. Buradan hareketle, bugünkü Ergenekon ve geçmişteki derin yapılarla bu kuşağın bağlantısı ve yapıdaki yeri neresidir? Bu kişiler, 9 Mart’ta gerçekleştirmek üzere bir darbe planladılar. 12 Mart’la bu darbe, bastırıldı ve en az zayiatla akamete uğratıldı. Militanların bir kısmı tutuklanıp mahkûm edildi. 1974’te afla dışarı çıktıklarında artık arkalarında eskisi kadar güçlü askerî destek bulamadılar, çünkü herkesin gözü açılmıştı. Kitleleri devrimcilik adına kazanmanın yolu da yoktu. O zaman, silahlı propaganda ve terör yoluyla kitleyi ve iktidarı baskı altına alma yolu seçildi ve Türkiye yeni bir anarşi sath-ı mailine girdi. Bu 12 Eylül’e kadar böyle gitti. Ancak Ergenekon’la bu konunun bağlantısını kurmaya çalışmak zorlama olur. ‘Ekseriyetle hasbi buluyor ve saygıyla anıyorum’ diyorsunuz bu kişiler hakkında, bu kadar iyi bir gruptan neden bir facia çıksın? “İyi” demedim; “hasbî” dedim. Sarp Kuray’ın, Mahir Çayan’ın şahsî hırs ve menfaat için devrimci olduklarına inanmıyorum. Bunlar, yaptıkları bütün “yanlışları” vatan ve millet için yapmışlardır. Bunların içinde bir kısmı yiğitçe canlarını da vermişlerdir. Ama ideolojilerini bir kurtuluş reçetesi gibi pompalayanlar, bu ideolojinin yanlışlığını göre göre, bunu gençlerden gizlediler! Sovyetler’in Türkistan’ı, Azerbaycan’ı, Kırım’ı, Kafkaslar’ı sömürdüklerini gördükleri halde; Macarları 1956 harekâtıyla ezip geçtikleri, Prag baharını tanklarla cehenneme çevirdikleri apaçık ortada olduğu halde bu hakikatleri gençlerden gizlediler. O günlerde bunu “sosyalizmin yıpranmaması” için gizlemişlerdi; bugün hâlâ bu körlüklerini itiraf etmekten kaçınıyorlar! Vicdan ve entelektüel ahlaka sahip olanlardan ne beklersiniz peki? Kardeşim, destan yazmayı bırak da bu gerçekleri konuş artık, yaşın geldi 60-65’e; öbür dünyaya geçmek için zaman daraldı; bari ardında bir hakikati bırak da seni rahmetle anmaya bir vesile olsun, değil mi? Hakikatler o gün gizlendiği için, 1974’ten sonraki nesiller içinde de birçok genç heder olup gitti. Bunun vebalini yüreklerinde duymayanlara sözüm yoktur, ama duyanlar ortaya koysunlar gerçeği.
ESER-AYRINTI Damla Damla Yaşadıklarım Otüken Neşriyat Yaşadıklarımdan bölük pörçük aktardığım şeyler bu kitapta toplandı. Bunları isteyen bir gençlik macerası, isteyen ibretlik işler ve yaşanmışlıklar, isteyen sıradan bir ülkücünün ilk gençliğinden kocamışlığına kadar hayatının şahsî veya davası bakımından kendisince sivri yanları ile sosyal araştırmalar için malzeme olabilecek yönlerinin kaydedildiği bir hatıra defteri telakki ederek okusun… Bilinsin ki, küçük şeyler de olsa, tarihe doğru notlar bırakmak arzusu, bunları kaleme alırken en başta gelen duygumuzdu. İnanıyorum ki, bizim kuşağın hayat serüvenleri aşağı yukarı böyleydi… Onun için, zannederim, Damla Damla Yaşadıklarım’da okuyucu, kendi vicdanı ile yüzleşecek, hayatının muhtelif veçhelerinin yansılarını bulacaktır…
ESER AYRINTI: İhtilal, İhtiras ve İdeal -68 Kuşağı Hakkında- Erol Kılınç Hatırat İstanbul - 2008 ISBN 978-975-437-696-8 12x19,5 cm - 264 sayfa O dönemde, eylemciler arasındaki dostluk, yoldaşlık, atılganlık, fedakârlık, omuz omuza katlanılan zorlukları ön plana çıkararak 68 Kuşağı'ndan övgüyle bahsedenler duygu saptırmasıyla meşguller. Peki, bu eylemler ne için, hangi maksatla, nasıl bir hedef güderek yapılmıştı? Sosyalist bir devrim yapmak için; yahut devrimci heyecanları basamak yaparak iktidar hırslarını tatmin etmek isteyenlerce kullanıldıkları için; yahut Kızılordu'nun 68'deki Prag İşgalini perdelemek isteyen beynelmilel komünizmin propaganda anaforuna kapıldıkları için... Bunlar o gün görülmüyor idiyse, bugün açıkça ortaya çıktı! Ama bunu itiraf etme olgunluğunu gösteren bir-iki zayıf sesten başka "aydın sorumluluğu" taşıyan yok. 1968'de Ülkücüler de vardı! Bunlara uymayan, bunlara karşı çıkan, o günkü "son Türk devleti"ni kızıl emperyalizme peşkeş çekmek isteyenlere -iktidarın aczine rağmen- fırsat vermeyen; ihtilalcilerin oyunlarını bozan, devrimcilerin üniversiteye ve sokağa hâkim olmalarını engelleyen Ülkücüler!... Onlar da yok sayılıyorlar... Ama varlardı; doğru yoldalardı; haklılardı; başarılı da oldular... Bu kitap 68 Kuşağı tabiri etrafında oluşturulan atmosfere aykırı yönden bir katkıdır. Erol Kılınç