34,6142$% 0.51
36,6322€% 0.9
2.908,84%2,55
4.975,00%3,15
19.866,00%3,39
%
3188777฿%2.64147
Anadolu Yayıncılar Federasyonu (AYF), İsrail’in saldırılarında hayatını kaybeden gazetecileri anmak ve saldırılara tepki göstermek için İstanbul’da aralıksız 24 saat sürecek canlı yayın başlattı.
Sultanahmet Meydanı’ndaki tarihi Alman Çeşmesi’nin yanına kurulan sahnede “Filistin’de öldürülen gazeteciler için nöbetteyiz” yazısı yer aldı.
Saat 14.00 itibarıyla başlayan yayına ilk olarak AYF Başkanı Sinan Burhan, Akşam gazetesi yazarı Mustafa Kartoğlu ve CNN Türk spikeri Fulya Öztürk katıldı.
Anadolu’da yayın yapan 20 televizyon kanalı ile sosyal medya platformlarından canlı yayınlanan programda ulusal basından çok sayıda gazeteci yer alacak.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının destekleriyle Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen, Filistin’de öldürülen gazeteciler için 24 saat sürecek tepki yayınına telefon bağlantısıyla katılan Altun, Filistin’in haklı davasında hakikatin sesini duyurmaya dönük çaba sarf eden tüm gazetecilerin çok şanlı, şerefli bir iş yaptıklarını, kendilerinin de bulundukları her ortamda, ulusal, uluslararası her platformda bu haklı mücadeleye destek vermeye çabaladıklarını söyledi.
Türk medyasının çok büyük bir duyarlılık gösterdiğinin altını çizen Altun, “Türkiye, öteden beri Filistin’in haklı davasında, masum sivillerin, masum Filistinlilerin hep yanında, arkasında durdu. Yine İsrail’in zulümlerine karşı Türkiye, çok güçlü şekilde ses çıkardı ve medyamız da bu noktada gerçek anlamda bir duyarlılık ortaya koydu. Bunu 7 Ekim’den sonra çok daha güçlü bir şekilde gördük, görüyoruz. Burada, hakikati perdelemeye dönük, olanı, gerçeği gizlemeye dönük bir çaba var. Sistematik bir çaba var. Bu sistematik çabaya karşı duran da haklı bir mücadele veren de sahadaki gazeteciler.” ifadelerini kullandı.
Gazze’ye Türkiye’den giden gazetecilerin de olduğunu hatırlatan Altun, orada görev yapan birçok gazetecinin bütün engelleme girişimlerine, saldırılara, tehditlere, bombalara, hedef gösterilerek öldürülmelerine rağmen yine de varlık göstermeye, gazetecilik yapmaya devam ettiklerini söyledi.
Fahrettin Altun, “Bu gerçekten gazeteciliğin, gazetecilik mesleğinin de niteliğini yukarıya çeken, gazetecilik tarihinde, medya tarihinde de şanla şerefle anılacak bir girişim. Esas itibarıyla İsrail bugün iki şey yapıyor, kendi zulümlerini bir anlamda örtbas etmek ve burada yürüttüğü soykırımı perdelemek için. Birincisi, gazetecileri katlediyor. Burada, daha başka söyleyecek gerçekten söz yok. Açıkça hedef alarak, gazetecileri katlediyor. Diğer taraftan İsrail yine zulümlerini örtbas etmek için 7 Ekim’den bu yana gördüğümüz üzere sistematik bir şekilde dezenformasyon kampanyalarını yürütüyor. Burada acı olan ne yazık ki Batı dünya düzeninin, Batılı uluslararası sistemin, İsrail’in bu cürümlerine ses çıkarmaması. Gazetecileri katlediyor İsrail ve ne yazık ki Batı dünyasından, Batı dünya düzeninin elitlerinden gerçek anlamda bir ses gelmiyor. Diğer taraftan, daha acı olan bir başka husus da İsrail’in sistematik dezenformasyon kampanyalarına da ne yazık ki Batı dünya sistemi, Batı medyası ciddi şekilde destek veriyor.” diye konuştu.
Batı’daki Müslümanlara, İslam’a yönelik olarak inşa edilen bu karşıt söylemin devreye sokulduğunu, Filistinlilere karşı, Müslümanlara karşı bir olumsuz imaj oluşturulmaya çalışıldığını gördüklerini belirten Altun, şunları kaydetti:
“Burada oluşturulmaya çalışılan imajlarla açık ve net şekilde İsrail’in desteklenmeye çalışıldığını görüyoruz. Ancak bu çabalar asla başarıya ulaşamayacaktır. Çünkü orada hakikatin sesi olan gazeteciler bunun önündeki en temel engeldir. Biz de Türkiye’de gerçekten 7 Ekim’den bu yana İsrail’in, oradaki gazetecilerin de hakikatin peşinde koşan hakikatperver insanların da gayretiyle yüzlerce yalanını ifşa ettik, deşifre ettik ve İsrail’in dezenformasyon kampanyalarını, sadece Türkiye içinde değil uluslararası alanda da resmettik. Böylelikle İsrail’in bu yürüttüğü faşist propaganda çabasını da bertaraf ettik. Elbette İsrail buna yoğun bir şekilde devam ediyor. Şunu da vurgulamak gerekiyor. Gerçekten İsrail’in propaganda yöntemi sözüm ona geriye dönük olarak referans verdikleri, o ötekileştirdikleri faşist propaganda yöntemleriyle birebir aynıdır. İsrail bugün faşist propaganda yöntemleri uygulamaktadır. Fakat bunların yine hakikatperver gazetecilerin mücadelesiyle başarıya ulaşamadığını görüyoruz. Bunun başarıya ulaşamaması için, Filistinlilerin sesinin, Gazzeli kardeşlerimizin sesinin bütün dünyaya ulaşması için el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz.
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’nin yürüttüğü mücadele de tam da esas itibarıyla bu mücadeledir. Filistin’in haklı davasını yürütmek ve burada da çok temel bir hareket noktasından biz ilerliyoruz esas itibarıyla. Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün uluslararası platformlarda vurguladığı üzere, şu an itibarıyla bütün dünyanın, uluslararası sistemin şuna karar vermesi gerekiyor. Bu adımı atması gerekiyor. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bağımsız, toprak bütünlüğünü haiz bir Filistin Devleti’nin kurulması gerekiyor. Bu Filistin Devleti’nin kurulmasıyla birlikte burada İsrail’in artık asimetrik bir şekilde yürüttüğü bu saldırıların da son bulması gerekiyor. Ancak böylelikle Filistin’de, bölgede barış olabilir ve esas itibarıyla küresel barışın teminatı adına da bu önemli bir adım olacaktır. “
Başından itibaren koşulsuz bir ateşkes ve kalıcı bir barışın temini için yoğun çaba sarf ettiklerini anımsatan Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu anlamda çok ciddi adımlar attığını vurguladı.
İslam İşbirliği Teşkilatı, Türk Devletleri Teşkilatı, Birleşmiş Milletler bünyesinde ve birçok uluslararası platformda, Filistin davasına destek olmak ve İsrail’in zulümlerine karşı koymak noktasında insanlık olarak birlik içinde hareket edilmesi vurgusunun yapıldığını hatırlatan Altun, “Özel olarak da İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde, İslam ülkelerinin ortak hareket etmesi çok ama çok hayati bir unsur. Biz de bu doğrultuda, Cumhurbaşkanımızın çizdiği bu çerçeve etrafında, 24 Şubat’ta İslam İşbirliği Enformasyon Bakanlarını olağanüstü bir toplantıya çağırdık ve toplantıda çok temel hususlarda kararlar aldık. Burada biz çok net olarak vurguladık ki, ne olursa olsun, dezenformasyonla mücadele etmek için uluslararası düzeyde ve etkin bir koordinasyona ihtiyaç var ve bu etkin koordinasyonu kurmak için adım atmalıyız ve İslam dünyası bu noktada ortak hareket etmeli. Yine diğer taraftan İsrail’in sömürgeci bir işgal içerisinde olduğu ve bu işgalin uluslararası alanda yarattığı tepkiyi en aza indirmek için gazetecileri sindirmeye çalıştığı ve bu çerçevede sahada çok ciddi bir yıkım ortaya koyduğu ve bunlara karşı da yine uluslararası bir işbirliği içerisinde hareket edilmesi gerektiğini çok net bir şekilde vurguladık. Gerçekten de İsrail işgal güçleri, uluslararası hukuku hiçe sayan, uluslararası insancıl hukuku hiçe sayan, gazetecilerin haklarını güvence altına alan ve koruyan diğer uluslararası belgeleri yok sayan bir şekilde hareket etti, ediyor. Biz buna karşı mücadele etmek durumundayız. Ne olursa olsun bu mücadele haklı bir mücadeledir ve bu mücadelede biz hakkın tarafı olarak, batıla karşı galip geleceğiz.” diye konuştu.
Uluslararası toplumun Filistin topraklarında, özellikle de Gazze Şeridi’nde olup bitenleri bilmek zorunda olduğunu dile getiren Altun, “Bu gazetecilerin mücadelesi çok esaslı bir mücadeledir. İnsanlık adına bir mücadeledir. O yüzden Batı dünyasından meslektaşlarımızın kafalarını kuma gömmesini kabul edemeyiz. Mutlak suretle hep beraber bu zulme karşı ses vermek zorundayız. Çünkü ifade ettiğim gibi İsrail gazetecileri hedef alarak, sadece uluslararası hukuku ihlal etmiyor, aynı zamanda bir soykırım uyguluyor. Müslümanlara, Filistinlilere yönelik bir soykırım uyguluyor. Biz buna karşı mücadele etmek durumundayız. Malumunuz bugün gerçekten küresel alanda çok ciddi meydan okumalarla, insanlık olarak çok ciddi sınamalarla karşı karşıyayız. Artık geleneksel savaşların dışında çok hibrit tehditlerle yine mücadele etmek durumundayız. Burada dezenformasyon başta olmak üzere tüm bu hibrit tehditlerin dünyaya daha fazla yayılması noktasında İsrail’in oynadığı kötücül bir rol var, bunun altını çizmek zorundayız. Bugün bütün insanlık, İsrail kaynaklı hibrit tehditlerin ve sistematik dezenformasyonun hedefidir. Hakikat de hedefidir. Burada biz şunu bilmek durumundayız. İsrail gerçekten bütün dünyayı kendi faşist propaganda yöntemleriyle Filistinlilerin olmadığını ortaya koyup bu yönde ikna etmeye çalışıyor. Hayır, Filistinliler var, Filistinliler o toprakların gerçek sahibi ve karşımızda aynı zamanda işgalci bir İsrail gücü var ve yine terörist yerleşimciler var. Onun dışında varlık göstermeye çalışan, onun dışında iddiada bulunmaya çalışan, bu anlamda baktığımızda Filistinliler dışında hiçbir güç, bölgenin gerçek gücü değildir. O yüzden bizim bu mücadeleyi vermemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Yayın yapmayı sürdüren gazetecilere de teşekkürlerini ileten Altun, hem ulusal medyanın hem de yerel medyanın duyarlılığının takdire şayan olduğunu dile getirdi.
Bu yaklaşım ve duygularla mücadele vermeye devam edeceklerini söyleyen Altun, “Cumhurbaşkanımız gerçekten bayram boyunca birçok liderle bayramlaştı, onlarla görüştü ve her biriyle yaptığı görüşmede mutlaka İsrail’in zulümlerine karşı Filistin’in haklı davasının arkasında olmamız gerektiğini ve bu noktada birlik beraberlik içerisinde hareket etmemiz gerektiğini vurguladı. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın yine önümüzdeki günlerden itibaren yoğun bir dış politika mesaisi olacak ve Filistin’in mücadelesine, Gazze’deki zulmün sona erdirilmesine yönelik çabalarını devam ettirecek.” dedi.
Fahrettin Altun, konuşmasının ardından soruları da yanıtladı.
AYF Başkanı Sinan Burhan, Altun’a Türkiye’nin niçin bu kadar kara propagandaya maruz kaldığını sordu.
Soruyla çok manidar bir hususun altının çizildiğini ifade eden Altun, Burhan’a, “Bugün itibarıyla İsrail uluslararası alanda herhangi bir platformda, kendisine düşman olarak en temelde kimi görür? Hangi ülkeyi görür?” sorusunu yöneltti ve “Türkiye’yi görüyor hocam.” yanıtını aldı.
Bu yanıtın üzerine Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İsrail’in Türkiye’yi konumladığı yer bu anlamda, tam anlamıyla bir düşmanlaştırmadır. Neden? Çünkü, Türkiye gerçek anlamda Filistin davasının arkasındadır. Gerçek anlamda İsrail’in zulümlerini sonlandırmak için çok yoğun bir mesai ortaya koymuştur. Sahada gerçekten var olanlar neyin ne olduğunu çok açık ve net bir şekilde biliyorlar. İsrail’in propaganda makinası sadece uluslararası alanda değil, yer yer üzülerek de gördük ki sureti haktan görünenleri de etkileyecek şekilde, ne yazık ki ülke içerisinde de işletildi. Biz her zaman çok yoğun bir şekilde, hızlı ve şeffaf şekilde neyin ne olduğunu izaha dönük adımlar atmamıza rağmen burada yine İsrail’in propaganda yaklaşımı devam ettirildi. Ne için? Sözüm ona ideolojik takıntılar dolayısıyla, sözüm ona birtakım siyasi avantajlar elde etmek için. Fakat eğer ki, siz siyaseti hakla, hakikatle değil, yalanla yaparsanız, o takdirde başarısızlığa mahkum olursunuz. Çünkü hakikat gelir ve ortaya çıkar. Bu anlamda baktığımızda Türkiye’nin gerçekten Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürüttüğü dış politika şerefli bir politikadır ve Filistin davasına bütün dünyada en fazla hizmet etmiş olan politikadır. Bugün yaptığımız insani yardımdan tutun da konuştuğumuz konular da dahil olmak üzere birçok meselede biz bu konuyu bu şekilde yürüttük, yürütüyoruz ve ne olursa olsun biz bütün uluslararası baskılara rağmen Filistin haklı davasında mazlum Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. İsrail’in bütün tehditlerine, İsrail’in uluslararası alandaki bütün destekçilerine rağmen bizim pozisyonumuz budur. Cumhurbaşkanımızın bu anlamda durduğu yeri sorunsallaştırabilecek herhangi bir aktör yoktur. Dolayısıyla bu tartışmalar ciddiye alınmaması gereken ve milletimizin de bu anlamda neyin ne olduğunu çok net bir şekilde bildiği üzere dikkate alınmaması gereken tartışmalardır. Esas olan bizim oradaki zulmü bir an önce sona erdirmemizdir. Biz burada Filistinli kardeşlerimizin yanındayız. Filistinli kardeşlerimizin gündelik hayatında bugün karşı karşıya kaldığı zulümleri ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz ve mücadelemizin birçok başlığı var. Bu başlıkları biz ihtiyaç olduğunda yoğun bir şekilde kamuoyuyla da paylaşıyoruz.”
Gazeteci Başak Şengül de Türkiye’nin Filistin’in sesini yükseltmek, Gazze’de olup bitenleri dünyaya aktarmak bakımından nasıl bir görev üstlendiğinin çok ortada olduğunu, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da gerçekleştirilen basın toplantısında, Batı’nın göbeğinde, Batı’nın yüzüne söylediklerine bakıldığında bunların çok net anlaşıldığını ve görüldüğünü hatırlattı.
Devlet görevlileri ve yetkililerinin de böyle bir kara propaganda sürecinin Türkiye’nin bu tavrı, yaklaşımı ve Gazze’deki katliama ses yükseltmesi sonucunda beklenecek bir vaziyet, bir tablo olduğunu gördüklerini ya da tahmin ettiklerini belirten Şengül, “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi zaten İsrail’in yalanlarını tüm dünya kamuoyu gözü önünde yüzüne vurdu, sizin çalışmalarınız sonucunda. Dolayısıyla İsrail zaten Türkiye’yi bu anlamda hedef göstermişti.” diyerek, Altun’a bu açıdan ekleyeceklerini sordu.
Fahrettin Altun da “Gerçekten güneş balçıkla sıvanmaz. Biz gayretlerimizle de bunu gösterdik, gösteriyoruz. Ne olursa olsun bizim burada yürüttüğümüz mücadele sonuç almaya dönük bir mücadeledir. Biz adım atarken öncelikle bize yönelik eleştiri sunanlar nasıl tatmin edilebilir diye bakmıyoruz. Biz öncelikle, gerçekten orada bu davanın gerektirdiği neyse, oradaki zulmün bitmesine yönelik olarak hangi adımları atabiliriz ve hangi etkili adımlar sonuç alır buna bakıyoruz ve buna dönük olarak da çok ciddi bir şekilde bugüne kadar mesafe kaydettik. Türkiye’nin denklemde olmadığı bir Filistin, Türkiye’nin denklemde olmadığı -daha geniş bir şekilde söylüyorum- bir Orta Doğu coğrafyası gerçekten çok daha ağır yıkımların ve küresel birçok daha ağır tahribatın olacağı bir dünyadır. Türkiye, bölgesel barışın, istikrarın teminatıdır ve bu noktada Türkiye gerçek bir kaledir. Birileri içeriden, birileri dışarıdan bu kaleyi yıkmak için uğraşıyorlar. Fakat Sayın Cumhurbaşkanımız bu kalenin ayakta kalması için daha da muhkem bir şekilde bulunması için çok yoğun bir şekilde dimdik ayakta duruyor ve mücadeleye devam ediyor. Evelallah bu mücadelede bir daha söylüyorum hak batıla galebe çalacaktır.” ifadelerini kullandı.
AYF Başkanı Burhan yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un destekleriyle bu yayını gerçekleştirdiklerini, politik bir amaç taşımadıklarını ve yayınlarının herhangi bir parti yayını olmadığını söyledi.
Yaptıkları yayının dili, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun, mazlum ve mağdur insanlara sahip çıkma yayını olduğunu belirten Burhan, şunları söyledi:
“Filistin’de 140 gazetecimiz şehit edilmiş ya da öldürülmüş. Bu gazeteciler ne yapıyordu? Filistin halkının sesi oluyordu. İsrail devlet terörünü dünyaya duyuruyordu. Açlığı, susuzluğu, bütün bunları duyuruyordu. Ne oldu? İsrail devleti önce gazetecileri hedef aldı. Biz de bunun farkında olduğumuzu belirtmek için burada eylem yapıyoruz. Bugün başlayan eylemimiz yarın saat 14.00’e kadar devam edecek, 80 gazeteci katılacak. Açılışı Fulya Öztürk yaptı, Mustafa Kartoğlu, Çetiner Çetin, Başak Şengül, Erkan Tan, Ekrem Kızıltaş, Rahim Er, Emin Pazarcı, Zafer Şahin, İsmail Küçükkaya, Halk TV. Biz dedik ki ‘Tüm gazeteciler katılabilir, bizim için gazetecilik önemli.’ Kimseye bizim bir ön yargımız yok. Katılan tüm arkadaşlara biz teşekkür ediyoruz. Burada 24 saat Anadolu kanallarıyla ortak yayın yaparak Filistinli gazeteciler adına biz ayakta olduğumuzu, nöbette olduğumuzu, Filistin’in sesi olacağımızı duyurduk.”
Akşam gazetesi yazarı Mustafa Kartoğlu ise İsrail’in bir süredir bölge ülkeleriyle başlattığı normalleşme çabalarının samimi olmadığını, genişlemenin ve bölge ülkelerini yumuşatmanın bir yöntemi olarak bunu kullandığını 7 Ekim’den sonra gösterdiğini dile getirdi.
Kartoğlu, 7 Ekim saldırıları karşılığında İsrail’in meşru taleplerinin dikkate alınabileceği yeni bir dönemin başlatılabileceğini ancak bunun yerine çok daha büyük bir intikamın soykırımla alınma yoluna gidildiğini ifade etti ve şöyle devam etti:
“Gazeteciler sadece bu soykırımı belgelemek için oradaydılar. Onlara mani olundu. Daha dün TRT ekibi bombalandı, daha önce Anadolu Ajansı muhabirleri saldırıya uğramıştı, Aljazeera aynı şekilde. Bölgenin sesinin çıkmasını istemiyorlar, görüntülerin dağılmasını istemiyorlar. İnterneti kesiyorlar, telefon bağlantılarını koparıyorlar, bağlantı kuranları tespit edip sinyal gelen yere bomba yağdırıyorlar. Ve bütün dünya sessiz sedasız orada İsrail katliamını izlesin istiyorlar. İsrail tarafından yapılan propagandanın dinlenmesini ve sadece onun duyulmasını istiyorlar. Fakat bunu başaramıyorlar. Gazeteciler canları pahasına orada olan biteni bütün dünyaya anlatıyor, bütün dünyaya gösteriyor.”
Gerçeği haykıranların bir parçası olmaya sembolik bile olsa çaba gösterdiklerine dikkati çeken Kartoğlu, “Bütün dünyada eğer halkların, yönetimleri üzerinde etkili olduğu bir demokrasiden söz edilecekse bütün dünyada yönetimlerin bugün ayağa kalkmış olan halklarının sesine destek vermesi, bu sesi dinlemesi beklenir.” dedi.
Kendisinin ve birçok gazetecinin bu çağrıyı yaptığını kaydeden Kartoğlu, “Aksi halde giderek bugün dünya hukuk sistemini, dünya devletler sistemini, insan hakları ilkelerini ortadan kaldıran, çiğneyen bir İsrail’in varlığı, İsrail yönetiminin varlığı bu şekilde korunur ve bir ölçüde de kutsanırsa, dokunulmaz hale getirilirse ne ülkelerin birbirine güveni kalır ne de insanların kendi ülkelerine, kendi yönetimlerine, kendi devletlerine güveni kalır. Bu güvensizlik ortamı giderek aslında Avrupa demokrasilerini tehdit eder ve bütün dünyayı tehdit eder. Biraz da aslında bu sesimizi yükseltmemizin sebebi dünyanın kendi kendini yok etmeye doğru gitmesine mani olmak.” ifadelerini kullandı.
Türkiye Haber Kameramanları Derneği Başkanı Aytekin Polatel, 7 Ekim’de başlayan İsrail saldırıları sonucu bir gazeteci cinayetinin ortaya çıktığını, İsrail’in inanılmaz ölçüde, bölgede görev yapan her türlü gazeteciyi hedef gözetmeksizin öldürmeye başladığını söyledi.
İsrail’in Gazze halkına uyguladığı şiddetin, ablukanın, katliamın bir insanlık dramı olduğunu vurgulayan Polatel, “Bunu görmezden gelemeyiz. Gazze halkının oradaki haykırışı Anadolu’dan duyuldu. Ve Anadolu halkı Gazze halkıyla birlikte beraber, yek bir vücut olmaya çalıştı.” görüşünü sundu.
Bu noktada Türkiye Haber Kameramanları Derneği’nin bölgede görev yapan habercilerin anılarından oluşan bir kitap hazırladığını aktaran Polatel, “Gelecek nesillere de İsrail devletinin masum insanları nasıl katlettiğini, nasıl abluka yaptığını anlatan bir kitap olacak.” diye konuştu.
İsrail’in katlettiği gazeteci sayısının 140’ı bulduğuna işaret eden Polatel, “Onların da sesi olmak, dünya kamuoyuna ‘Burada bir katliam var.’ demek için bugün burada 24 saat bir yayın düzenleniyor. Ben de Türkiye Haber Kameramanları Derneği Başkanı olarak bu yayında, orada yaşadıklarımızı, meslektaşlarımızın yaşadıklarını anlatmak için bir büyük çaba içerisinde olacağım.” ifadelerini kullandı.
Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Güngör Yavuzaslan, AYF’nin yaptığı bu etkinliğin dünyada bir ilk olduğunu belirterek “Tarihe tanıklık ediyoruz. Bu 24 saatlik yayın kamuoyu oluşturma açısından çok önemli.” dedi.
Yavuzaslan, İsrail’in AA ve TRT örneğinde olduğu gibi özellikle Türk gazetecileri hedef aldığını, Gazze içinden gerçekleri dünyaya en üst düzeyde ulaştıran kurumlar AA ve TRT nedeniyle bunu yaptığını anlattı.
Lahey Adalet Divanı’nda Güney Afrika Cumhuriyeti’nin hazırladığı dosyada dijital materyaller olarak adlandırılan materyallerin hepsinin AA ve TRT’nin sahadaki çalışmaları olduğuna dikkati çeken Yavuzaslan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Katliamı belgeleyen bir Türk medyası var. Bu da ister istemez ki dün hareket halinde araç içinde vurulan meslektaşların orda hedef olmasına neden oluyor. Hem gazeteci hem de mesleki örgüt yöneticisi olarak dayanışmayı en üst düzeyde göstereceğiz. 6 aydır devam eden bir katliam var. Bu katliamı duyuran bir Türk medyası var. Filistinli meslektaşlarımız açısından biz bunu çok önemsiyoruz. Gazze insanlığın öldüğü yer, bir vicdan testi. Testte kim iyiler ikliminde, kim kötülerin yanında görüyoruz. Türkiye ve Türk gazeteciler her zaman iyilerin ve masumluğun yanında olduğu bir kez daha gösterdi.”
Filistinli araştırmacı ve gazeteci Muin Naim, “Son 6 ay içinde Gazze’de olup bitenler belki de basın tarihinin en büyük gazeteci katliamdır. Çünkü 1. Dünya Savaşı’nda, 2. Dünya Savaşı’nda veya Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı saldırılarda bu kadar gazeteci, hatta yarısı bile öldürülmemişti. Ama İsrail gazetecileri bilerek, isteyerek ve planlayarak hedef almaktadır.” diye görüş belirtti.
İsrail’in Gazze’de birçok yabancı, yerli basın kuruluşunun temsilcilerini ve gazetecileri hedef aldığını aktaran Naim, “İsrail bugün hakikati susturmaya çalışıyor ama Filistin’deki ve Filistin dışındaki gazetecilerin bu hakikati susturmamak için elinden geleni yapacağına inanıyoruz. Örneğin şu anda Refah Sınır Kapısı’nda yüzlerce gazeteci bekliyor. Aylardır bekliyorlar ki ilk fırsatta Gazze’ye girmeye çalışıyorlar. Hatta bazı yardım kuruluşlarının dahi çalışanları kendileri hakikate aktarmak için gazeteci görevine üstlenmek zorunda kaldılar.” ifadelerini kullandı.
Yeni Akit Gazetesi ve yeniakit.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Murat Alan, Batının “inşa edilmiş gerçeklik” planını gazetecilerin yıktığını söyledi. Alan, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in 140’tan fazla gazeteciyi katletmesinin arkasındaki planı anlattı.
Moderatör Fulya Öztürk’ün, “İsrail’i, Amerika’yı kim durduracak?” sorusuna cevap veren Murat Alan, şunları söyledi:
“Sadece Amerika’yı tek başına değerlendirmemek lazım. Batı medeniyeti dediğimiz şey ortak paydada birleşiyor. Ortak payda dediğimizde İslam coğrafyasındaki zulüm ve kargaşadır.
Kendi dertlerine düştüklerinde bu coğrafyanın aslanları ne kadar güçleniyorlar. Hatırlayın pandemi çok büyük bir yüktü insanlık için. Özellikle bizim coğrafyamız için daha da ezici bir sıkıntıya neden oluyordu. Ama pandemide batılı devletler kendi derdine düştüler. Altı ay kadar maske peşinde koştular.
O maske peşinde koşan ülkeler kendi dertlerine düşünce Türkiye Libya’nın yarısında ilerledi. Bugün illegaliteyle ilişkili BM’nin tanımadığı yönetimi bertaraf etti durdurdu. Neden? Türkiye muazzam bir şekilde askeri kabiliyetle mi gitti? Tabii ki TSK çok güçlü bir şekilde hareket ediyor, kurmaylık ve savaş zekâsı çok iyi ama onları organize eden güç kendi derdine düşünce oraya odaklanamadı.
Belçika’da bir terör saldırısı olduğunda Fransa yardım gönderdi. Fransız dışişleri bakanının bir sözü vardı; Belçika gibi ülkeler aynı anda iki terör faaliyetiyle hareket edemez. Birine odaklanırken diğerini kaçırıyorlar. Aslında şunu demek istiyor. Biz daha küresel çerçevede değerlendirirsek, kendi dertlerine düştüklerinde başka şeye odaklanamıyorlar, bizi kaosa sürükleyemiyorlar.
Ümmetle bir paydaş noktamız var. Kendi kız kardeşim orada olabilir. Mavi Marmara şehidi Cevdet kılıçlarla birlikte çalıştık. Elinde fotoğraf makinesiyle İsrail helikopterlerinin insanları nasıl öldürdüğünü gösterebilmek için alnından vurularak şehit edildi. İsrail bunu nasıl izah etti? Evet gazeteci olduğunu biliyorduk, fotoğraf makinesi olduğunu da biliyorduk ama Gazze’ye geliyordu.
Maalesef dünyada da egemen güçler belirliyor kuralları. Halkının kim olduğunu da şu dönemde onlar belirliyor. Bir tarih inşa etmeye çalışıyorlar. Ben bunlara inşa edilmiş tarih diyorum. Batılı devletler 300 Spartalı filmiyle yeni bir tarih inşa etmeyi örnek veriyor.
Batı 7 Ekim’den sonra kendi ‘haklılıklarını’ kanıtlıyor gibi bir vaziyet çizdi. Sonrasında medya mensupları, katledilenler, ezilenler şehit edilenler meslektaşlarımız dünyaya öylesine iyi anlattılar ki ortamı… algı değişti. Şu an ilk günlerdeki “ama, fakat, lakin” sözleri tamamen değişmiş durumda.
Batı kamuoyunda “İsrail çocukları katlediyor, gazetecileri öldürüyor” olgusunu biz oturtabilirsek Amerika oradan çıkmak zorunda kalacak. Bana göre onursuz ama onlara göre onurlu bir şekilde İsrail’i masaya oturtacak. Neden? Çünkü kaybediyorlar.
Bir avuç mücahit, hayvan yemleri, kuru ekmekler yiyerek savaşan mücahitler, terör örgütüne baş kaldırıyor. Bunu neye karşı yapıyor? İnşa edilmiş gerçekliğe karşı yapıyor.
Biz o inşa edilmiş gerçekliği yıkıyoruz. Bir gün biz kendi tarihimizi yazana kadar dünya avcıların, batılı devletlerin kahramanlık hikayesini dinleyecek. Batının inşa etmeye çalıştıkları gerçekliği iskambil kağıtlarından oluşturdukları kuleleri tek tek altlarından çekiyoruz. Bir zırhımız mı var? Çelik yeleğimiz mi var? BM mi bizi koruyor? Adamlar BM’nin gazetecilerini öldürüyor.
Gazeteciler inşa edilmiş gerçekliği yıkmaya muktedir oldukları için gazetecilerden korkuyorlar.
İnşa edilmiş gerçeği yıkıyoruz, yıkmaya devam edeceğiz, belki saldırıya uğrayıp öleceğiz ama bunu yapmaya devam edeceğiz.
Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi olmak değil mi? Biz Filistin’de tam olarak bunu yapmaya çalışıyoruz.
Türkiye özgürlükler sıralamasında Mozambik ile aynı sırada diyorlar. İngiltere’de Almanya’da gazeteciler Filistin’e gönderilmiyor. Avrupa’da Filistin’e yardım toplanan üniversitede rektör görevden alınıyor.
İnşa etmek istedikleri gerçekliğe karşı çıkan herkesin üstüne çöküyorlar.”
KAYNAK: AA
Porsiyonu 300 liradan satılıyor! 3 günde 24 ton tüketildi