35,0761$% 0.1
36,6166€% 0.66
2.949,77%1,03
4.802,00%0,82
19.239,00%0,83
9.852,89%-0,63
3591270฿%-2.5377
CHP Sözcüsü Öztrak, CHP Genel Merkezinde bir basın toplantısı düzenledi. Faik Öztrak Devlet Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’na operasyon çıkışını yalanladı!
Orbit – İstanbul Büyükşehir Belediye BaşkanıEkrem İmamoğlu’na verilen hapis cezasının ve getirilmek istenen siyaset yasağının, 16 milyon İstanbullunun iradesine ve CHP’ye karşı bir siyasi mühendislik girişimi olduğunu belirtti. Mike Tyson’ın, “Ağzına yumruğu yiyene kadar, herkesin bir planı vardır” sözlerini hatırlatan Öztrak, “Saraydakiler ne kadar karanlık planlar yaparsa yapsınlar, sandıkta milletten yiyecekleri yumruklardan kaçamayacaklar” diye konuştu.
Hükümetin gece yarısı, torba kanuna eklenen geçici bir maddeyle, 2022 yılının borçlanma limitini 200 milyar lira arttırmak istediğini isöyleyen Öztrak, “Borçlanma limitini artırmak için vermiş oldukları bu dilekçenin muhatabı kim? Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabi Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığı… Hazinenin borçlanma limitini arttırıyorsanız bunun muhatabı Plan ve Bütçe Komisyonu’dur. Daha bu yılın Haziran sonu, Temmuz başında, bu hükümet ek bütçe çıkarmadı mı? Niye o tarihte bu borçlanma limitini arttırmadı? Şu verdikleri önergeden anlaşılıyor ki, atanmış Bakan, ilave yüzde 5 borçlanma yetkisini kullanmış. Fakat burada gerekçeye bir şey daha yazması gerekiyor. Hangi gerekçeyle kullanmış? Hangi nedenle kullanmış? Bunun bu gerekçeye yazılması kanuni yükümlülük. Kamuoyuna açıklanması kanuni yükümlülük… Şu işler, ne yaptığını bilen, TBMM’nin bütçe hakkına saygılı bir Hükümetin yapacağı işler değildir” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak,bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, Diyarbakır’da terör örgütünün polis servis aracına yaptığı hain saldırıyı kınıyoruz. Türkiye yine bir seçim sürecine girmişken, terör çirkin yüzünü İstiklal Caddesi’ndeki saldırının ardından, bir kez daha gösterdi. Terörü bir kere daha şiddetle lanetliyoruz. Saldırıda yaralanan polislerimize acil şifalar diliyoruz. Yine Irak’ın kuzeyinde, teröre karşı süren operasyonda Piyade Komando Üsteğmenimiz Tunahan Yavuz şehit oldu. Şehidimize Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve aziz milletimize sabır diliyoruz.
Türkiye’miz, zor ve sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Bir yanda ekonomik kriz, diğer yanda her gün daha da ağırlaşan yönetim krizi, milletimizin boğazına yapışmış, sıktıkça sıkıyor. Ceberut Saray Rejimi hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını askıya almış, millet iradesine darbe vurmaya kalkıyor. Türkiye; Ucube Saray rejiminde, tek kişinin yönetiminde, temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olduğu, kral değil kuralla yönetilen demokratik bir devletten, her gün biraz daha uzaklaşıyor. Hak, hukuk, adalet her gün ayaklar altına alınıyor. Saray rejiminin otokratik vasfı, her gün biraz daha belirginleşiyor.
Otokratik rejimlerde hukuk; hakka ve halka hizmet etmez. Baştaki otokrata hizmet eder. Bunun için otokrat rejimler, itaatkâr savcı ve hâkimlere ihtiyaç duyar. Otokrat rejimlerin itaatkâr savcı ve hâkimleri, kararlarını hukuk normlarına ve vicdani kanaatlerine göre almazlar. Otokratın ihtiyaç ve isteklerine göre alırlar. Ve otokratların isteklerine göre, iddianame hazırlayan savcılar, karar alan hâkimler, sadece adaleti katletmekle kalmazlar. Toplumsal huzur ve barışı da katlederler. Ne yazık ki ülkemizde bugün yaşananlar, tam da budur.
Ben söylerken utanıyorum. Ama, “Hukuk, siyasetinköpeğidir” diyebilen anlayışla ittifak yapanlar, ülke yönetiminde hukuka bu muameleyi yapmaktan, hiç ama hiç utanmıyor. Yozlaşmış, çürümüş, ceberut bir yönetim, hukuku sopa gibi kullanarak, siyaseti dizayn etmeye, millet iradesini gasbetmeye, tükenmiş ömrünü, ancak bu şekilde uzatmaya uğraşıyor. Bu zihniyet, milletimizin iradesine, partimizin hukukuna pervasızca saldırıyor. Milletimizin seçtiği vekilimiz Enis Berberoğlu, Sarayın talimatıyla yıllarca hapis yattı. Parti Meclisi üyemiz Eren Erdem, keza öyle… Haksız, hukuksuz özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Yalova Belediye Başkanımız Vefa Salman, haksız, hukuksuz bir şekilde görevinden uzaklaştırıldı. Suçsuzluğu sabit olmasına rağmen, hala görevine iade edilmedi. İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu, karanlık Saray dehlizlerinde tasarlanan davalarla, siyasetin dışına itilmeye kalkıldı. Partimiz, bu haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında hiçbir zaman yılmadı. Genel Başkanımız “Hak, Hukuk, Adalet” diyerek, Ankara’dan İstanbul’a yürüdü. Dünya demokrasi tarihine geçti. Bu kararların bizi yıldıramayacağını, milletimizin iradesine, hakkına hukukuna, yılmadan sahip çıkacağımızı her zaman gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz.
Ve en son, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza verilen, 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası, getirilmek istenen siyaset yasağı, yine milletimizin iradesine, 16 milyon İstanbullunun iradesine, partimize karşı, benzer bir siyasi mühendislik girişimidir. İstanbullunun seçimini bir türlü hazmedemeyen, “İstanbul’u kaybedenin Türkiye’yi de kaybedeceğini” bilen, bir siyaset bezirganın bitmez tükenmez kumpaslarından biridir. İstanbul’un tüm kupon arazilerinin rantına çökerek, yandaşlarına dağıtarak siyaset yapmaya alışmış bir siyasetçinin, millet iradesini gasbetme girişimidir.
Şimdi bu davayı açan savcı hakimin verdiği cezayı az bulmuş. Kararı İstinaf Mahkemesine götürmek için, gerekçeli kararı ivedilikle talep etmiş. Ama ardından bir de, “Ben izine çıkıyorum, kararı siz başsavcılığa gönderin” demiş. Hayırdır? Bu neyin telaşı, bu neyin acelesi? “İzin aldım” deyip, dosyayı başsavcılığa devretmek de neyin nesi? Yine hangi kumpasların peşindesiniz?
Çok açık söyleyelim. Verilen mahkûmiyet kararı hukuki değildir, vicdani değildir, ahlaki değildir. Bu, tamamen siyasi bir karardır. Dokunanın elini yakar. Bunun senaryosu, tıpkı diğerleri gibi, Sarayın karanlık dehlizlerinde yazılmıştır. Sarayın eli, en başından itibaren, bu dava dosyasının içindedir. Bunun aksini iddia etmek safdillik olur. Süreç ortadadır. Davaya bakan ilk hâkim, dosyadan el çektirilmiş, teamüllere hiç de uygun olmayan, tamamen aykırı bir şekilde, başka bir şehre tayin edilmiş. Ondan sonra davaya seyyar bir hâkim atanmış. Milletin iradesini gasbetme girişimi başlamış. Bu olayın nasıl başladığı belli… Atama İçişleri Bakanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza ağır şekilde hakaret etmiş. Belediye başkanı da; bu hakarete bir cevabı olup olmadığı sorulduğunda, “Asıl ahmaklığın, 31 Mart’ta seçimin iptal edilmesi olduğu” cevabını vermiş. Yapılanı tarif etmiş. Davaya atanan seyyar hâkim bile, Belediye Başkanımızınsözlerinin muhatabını, YSK üyelerinin olmadığını kabul etmiş. Bunları da avukatların ısrarı üzerine tutanağa geçirmek zorunda kalmış.
Şimdi kanaati böyle olan bir hâkimin, vermesi gereken karar nedir? Beraattır. Ama bu kanaatin sahibi hâkim, tıpkı İstanbulİl Başkanımıza yaptıkları gibi Büyükşehir Belediye Başkanımız hakkında da, mahkûmiyet kararı vermiş. Şimdi bu hâkimin, bu savcının AK Partili yöneticilerle, boy boyfotoğrafları ortaya dökülmeye başladı. Peki şaşırdık mı? Hiç şaşırmadık. Her şey ayan beyan ortada. Mahkûm edilmek istenen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değildir. Mahkûm edilmek istenen, 16 milyon İstanbulludur. 16 milyon İstanbullunun iradesidir.
Belediye Başkanımızı 16 milyon İstanbullu seçti. Hem de bir defa değil, iki defa seçti. 31 Mart Mahalli İdare Seçimlerinde, İstanbul’u 21 bin 462 oyla kaybeden saray bunu hazmedemedi. Yüksek Seçim Kurulu eliyle, millet iradesine darbe yapmaya kalktı. Mızıkçılık yaptı. 23 Haziran’da tekrarlanan seçimlerde fark, 806 bin 426’ya çıktı. İstanbullu iradesini gasp etmeye kalkanlara, haddini bildirdi. Milli irade gaspçılarına tarihi bir ders verdi. Şimdi bunun kuyruk acısını bir türlü unutamıyorlar. Buradan soruyoruz? Bu ülkede seçimi kaybettiği halde, ertesi sabah “Teşekkürler İstanbul” diyerek, her yere pankart asanlar, milletin oylarına algı yaratarak çökmeye kalkanlar yargılandı mı? Hayır yargılanmadı. Seçim gecesi Anadolu Ajansı’na veri akışını kestirip, manipülasyonyapmaya kalkanlar yargılandı mı? Hayır yargılanmadı. Hiç utanmadan sıkılmadan “Seçimi çaldılar” diyerek, haksız, hukuksuz seçimi tekrarlatanlar yargılandı mı? Hayır yargılanmadı. Bu süreçte yaşadıklarını anlatan milletin seçtiği Belediye Başkanına, ahmak diyerek hakaret eden atama bakan yargılandı mı? O da yargılanmadı. Ama tüm bu yaşanan adaletsizliğe, kendine hakaret eden atama bakanın yaptıklarına, “Ahmaklık” diye cevap veren belediye başkanıyargılandı. Yetmedi bir de üstüne siyasi hak mahkûmiyeti yaratacak bir mahkumiyet verildi. “Ahmaklık, hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemektir.” Bunu bensöylemiyorum; Albert Einstein söylemiş. Milletin iradesini gasp etmeye kalkıp, milletten yedikleri tokada doymayanlara, bunu bir defa daha hatırlatalım. Ne diyor İstiklal şairimiz Akif: “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” Tarihten ders çıkarmayanlara, hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuç bekleyenlere, milletimiz bir kez daha en ağır şekilde sandıkta cezasını kesecektir.
Meşum planlarıyla, millet iradesine darbe vurmaya kalkanlara, dünya ağır sıklet boks şampiyonu, Mike Tyson’ın şu sözlerini bir hatırlatalım: “Ağzına yumruğu yiyene kadar, herkesin bir planı vardır.” Saraydakiler ne kadar karanlık planlar yaparsa yapsınlar, sandıkta milletten yiyecekleri yumruklardan kaçamayacaklar. Bizim bundan en ufak bir şüphemiz yoktur. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Hak yalnızca adaletle korunur. Biz adaleti korumaya, hakkı korumaya, halkı korumaya devam edeceğiz.
Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, görevinin başındadır. 16 milyon İstanbulluya hizmete devam edecektir. Dün İstanbul Saraçhane’de, demokrasi aşığı altı partimiz, adaleti, hakkı, hukuku korumak için bir araya geldiler. O meydanda ayrımsız tüm partilerden 10 binlerce İstanbullu milli iradeyi kullanma kararlılığını gösterdi. Sayın Genel Başkanlar, demokrasimizi koruyup, kollama, millet iradesine sahip çıkma kararlılığını, bir kez daha beraberce ortaya koydu. Saraçhane’de atan yüz binlerce yürek, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi.“Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye haykırdı. 20 yılda bu müstebitlerin elinde, şu hakikati yaşayarak gördük. Kayıtsız şartsız, Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyettir. Ancak, her Cumhuriyet, Hâkimiyet-i Milliye değildir. “Bilhassa kimsesizlerin kimsesi” olan Cumhuriyet, bunların elinde, ne yazık ki bu vasfından koparılmıştır. Bu hükümetin elinde, el kadar çocuklarımız bile korumasız kalmıştır.
İşte yakın zamanda yaşadığımız, vicdanları kanatan iğrenç olay… 6 yaşındaki bir kız çocuğumuz, yıllarca sistematik tecavüze uğramış. Aile hekimi konuyu adalete taşımış. Ama yargı müdahale etmemiş, olayın üstü kapatılmış. Mağduredaha sonra devlete sığınmış. Ama adalet yine harekete geçmemiş. Ta ki değerli bir gazeteci Timur Soykan, bu iğrenç olayı kamuoyuna aktarana kadar… Genel Başkanımız da, milletin vicdanının gür sesi olunca, Adalet Bakanlığı’na yürüyünce, “Ey Hükümet, daha neyi bekliyorsun” diye bağırınca, nihayet mahkemeler adım atmak zorunda kaldı. Çocuğa yıllarca tecavüz eden sapık, bu tecavüze onay veren sözde baba, nihayet dün tutuklandı. Bir kez daha gördük ki, Genel Başkanımızın tercümanı olduğu toplum vicdanı ayağa kalktığında, onun karşısında duracak hiçbir kuvvet yoktur. İşte bizim güvencemiz, milletimizin bu temiz vicdanıdır. Biz bu temiz vicdanın sesi olmaya devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında; Cumhuriyetimizi “tamdemokrasiyle” taçlandıracağız. Cumhuriyetimizi yeniden “Kimsesizlerin, kimsesi” yapacağız. Sonuna kadar biz bunun mücadelesini vereceğiz.
Hep söylüyoruz: Türkiye’nin krala değil, kurala ihtiyacı var. Kuralsızlık, belirsizliğe, belirsizlik, güvensizliğe, güvensizlik, istikrarsızlığa neden olur. İstikrarın olmadığı yerde de yatırım olmaz. Aş, iş büyümez. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi… Ekonomi politikaları tek kişinin, saçma sapan, ipe sapa gelmezsafsatalarının peşine takıldı. İşte son bir yılda yaşadığımız tecrübe ortada… Güya faiz düşecek, Türk Lirası değer kaybedecek, rekabet gücümüz artacak, ihracatımız şahlanacak, döviz rezervleri dolup, taşacak, Türk Lirası değerlenecek, enflasyon da düşecekti. Sonuç? Sonuç tam tersi oldu. Bu yanlış, kerameti kendinden menkul politika, Türk parasını yabancı paralar karşısında pul etti. Ülke komşularımıza cennet bizlere cehennem oldu. Hayat pahalılığı azdı. Millette hayat pahalılığının altında kaldı. Cari açık azdı. Yıl daha bitmedendış ticaret açığı 100 milyar doları buldu. Net döviz rezervlerimiz dolup taşmayı bıraktık; 46,5 milyar dolar açık verdi. Dövizi bulamayan hükümet, bankaların, milletin elindeki dövizlere göz dikti, ihracatçının dövizine çöktü, gece yarıları oyun devam ederken kural değiştirdi, bankaları telefonla tehdit etti, yetmedi vatandaşa gel sana kredivereceğim ama bu kredileri nasıl kullanılacağını ben tespit edeceğim, benim dediğime göre kullanacaksın dedi. Bütün bunları yaparak da bu kerameti gerçekleştirmeye uğraştı. Şimdi ekonomiye yama üstüne yama yapılıyor, borular patladıkça kelepçe takılıyor. “Benden sonra tufan” diyerek, seçime kadar hükümet işi idare etmeye çalışıyor.
Ama onu da doğru düzgün yapamıyor. İşte daha dün gece yarısı, torba kanuna attıkları geçici bir maddeyle, 2022 bu yılın yani… 2023 değil. Artık bu yıl bitmiş ama ona rağmen bu yılın borçlanma limitini 200 milyar lira arttırmak istiyorlar.Şimdi Borçlanma limitini artırmak için vermiş oldukları bu dilekçenin muhatabı kim? “Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabi Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığına” buraya verilmiş bu dilekçe. Hazinenin borçlanma limitini arttırıyorsanız bunun muhatabı hangi komisyon? Plan ve Bütçe Komisyonu. Bunu Türkiye’de herkes bilir. Daha bu yılın Haziran sonu, Temmuz başında, bu hükümet ek bütçe çıkarmadı mı? Niye o tarihte bu borçlanma limitini arttırmadı? Şu verdikleri önergeden şimdi anlaşılıyor ki, atanmış Bakan, ilave yüzde 5 borçlanma yetkisini kullanmış. Fakat burada gerekçeye bir şey daha yazması gerekiyor. Hangi gerekçeylekullanmış? Hangi nedenle kullanmış? Bunun bu gerekçeye yazılması kanuni yükümlülük. Kamuoyuna açıklanması kanuni yükümlülük. Ama kanuna, hakka, hukuka TBMM’nin bütçe hakkına saygı gösteren bir hükümet işbaşında değil. Şu işler, ne yaptığını bilen, TBMM’nin bütçe hakkına saygılı bir Hükümetin yapacağı işler değildir.
Artık ülkemize; aş, iş ve istihdam yaratacak, teknolojik dönüşümü sağlayacak, yeşil ekonomiye katkı yapacak, sürdürülebilirlik projelerini destekleyecek, temiz para gelmez oldu. Doğrudan yatırımlar da gelmiyor. Bu yılın ilk 10 ayında ülkemize gelen, “Net doğrudan yatırımlar” sadece 6 milyar 300 milyon dolar. Buna karşılık ne olduğu bilinmeyen, iş ve istihdam yaratmayan, sürdürülebilirliği şüpheli, kaynağı belirsiz fon girişi 21 milyar dolar. Evet küresel piyasalardanekonomiyi kötü yönettiği için, para bulamayan hükümet, daha dün koro halinde hakaretler yağdırdığı Körfez şeyhlerine bugün avuç açmış vaziyette. Birkaç dolar için onların himmetine muhtaç oldu. Koltuklarında oturabilmek için talep ettikleri bu himmetin faturasını da onlara çıkarıyor. Ülkeye çıkarıyor. Verdikleri paranın karşılığında, Saraya önce tükürdüğünü yalatıyorlar, sonra da, Türkiye’ye kendi ülkelerinin menfaatini dayatıyorlar. Körfez şeyhlerine neler veriliyor, kimse bilmiyor.
Enflasyon derseniz, durum zaten ortada… Üretici Enflasyonunda dünya şampiyonluğu, Tüketici Enflasyonunda dünya altıncılığı… TÜİK’in marketlerinde bile gıda enflasyonu yüzde 100’ü aştı. Tarımda Üretici Fiyatları Kasım’da yüzde 169’la yeni bir rekor kırdı. Tarladaki yangın büyüdükçe büyüyor. Tarladaki yangın sönmeden, market raflarındaki, pazar tezgahlarındaki yangın da sönmez. Milletin mutfağındaki tencere kaynamaz. Ülkemizin kerameti kendinden menkul laflara değil, ayakları yere basan ekonomi politikalarına ihtiyacı var. Hükümet ekonomiyi batırdıkça çareyi millete “cambaza bak” demekte, yetmezse milleti can güvenliğiyle mal güvenliği arasına sıkıştırmakta, o da yetmezse her geçen gün otoriterleşmekte, hukuk devletini demokrasiyi rafa kaldırmaya kalkışmakta görüyor. Oysa milletimiz, hukuk devletini, demokrasiyi güçlendirmeden, herkesin canını malını hukukunu teminat altına almadan, yatırımı, işi, aşı artırmanın mümkün olmadığını son beş yılda yaşayarak öğrendi. Ülkemizin rekabet gücünü tahkim etmeden, ihracatımızı, ithalatımızdan daha hızlı artırmadan, yükte hafif, pahada ağır ürünleri satmadan, bunu başaramayacağımızı gördü. Saray rejimlerinde liyakat değil, Saraya sadakatin esas olduğunu, liyakatin olmadığı yerde tencerelerin boş kaldığını, en acı şekilde yaşadı. Buradan açıkça ifade edeyim, boş tencerenin deviremeyeceği hiçbir yönetim yoktur.
Önümüzdeki seçimde iki aday yarışmayacak. İki ayrı anlayış yarışacak. Bu seçim haklıyla haksız arasında olacak.Demokrasiyle otokrasi arasında olacak. Milletin evlatlarıylaSarayın beslemeleri arasında olacak. CHP iktidarında, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yozlaşma, çürüme ve kokuşma son bulacak. Bu ülkeye hak, hukuk, adalet gelecek. Güçlü kurum ve kurallar olacak. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, ülkemiz yepyeni ufuklara doğru hızla kalkınacak. Biz bu ülkeyi istişareyle yöneteceğiz. Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız. Kalpleri dağınık olanların, akılları birleştirilemez. Biz kalpleri debirleştireceğiz, akılları da birleştireceğiz. Herkesin aklından,tecrübesinden yararlanacağız. Devlet yönetiminde liyakat esas olacak. Geçmişten kin, nefret çıkarmayacağız. Geçmiş ile bugünü kavga ettirmeyeceğiz. Geleceğimizi sağduyu ve sevgiyle inşa edeceğiz. Bu ülkede Cumhuriyeti hep beraber, omuz omuza, gerçek demokrasiyle taçlandıracağız. Herkes canından, malından emin olacak. Çokça kazanacağız, hakça paylaşacağız. Bu ülkenin insanlarının çalınan hayallerini, umutlarını, gülümsemelerini geri vereceğiz. Biz geleceğiz, esnaf kazanacak, biz geleceğiz, çiftçi kazanacak, biz geleceğiz, emekçi kazanacak, biz geleceğiz, emekli kazanacak. Çalışan hakkını alacak. Gençler geleceğe umutla bakacak. Türkiye 21. Yüzyılın en büyük atılımını gerçekleştiren ülke olacak. Dünyada bir yıldız gibi parlayacak. Biz hazırız, milletimiz hazır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alıyım.
Soru- Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün bir hapis cezası verildi. Bu gelişmenin ardından İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı ihtimalinin yükseldiği yorumları yapıldı. CHP Genel Merkezi de bu görüşe katılır mı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi aslında biz söylemekten bıktık, siz sormaktan bıkmadınız. Sürecin nasıl işleyeceği net. Altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı nerelerde yazıldığı belli olmayan siyaset mühendisliği senaryolarıyla hiçbir zaman belirlenmeyecektir. Kural bellidir, usulde bellidir. Cumhurbaşkanı adayımız altılı masadaki partilerin Genel Başkanlarının ortak kararıyla belirlenecektir. Ve şunu açıkça ifade edeyim. Altılı masanın adayı Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacaktır.
Soru- Aslında benzer bir soru olacak ama. Genelde şöyle bir yorum yapıldı. Dün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Ekrem İmamoğlu için artık 85 milyonun tanıdığı bir isimsin ifadeleri olmuştu. Bu ifadelerin ardından da “Ortak aday için İYİ Partiden Ekrem İmamoğlu sinyali çıktı” dendi. Siz bu konuda CHP’nin görüşünün ne olduğunu söyleyeceksiniz? Özellikle bu çok merak ediliyor. Diyelim ki, İYİ Parti bunu ısrar etti, CHP bu ısrara karşılık bir cevap verecek mi?
Faik ÖZTRAK- Biraz önce söyledim yani biz söylemekten usanıyoruz ama siz sormaktan usanmıyorsunuz. Peki, şimdi şöyle söyleyeyim. Bakın, lafın tamamı akıllıya söylenmez. Altılı masanın Cumhurbaşkanı adayını nasıl belirleyeceği bellidir. Belirlenen aday da bu ucube rejimi, tek adam düzenini değiştirecek Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacaktır nokta.
Soru- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu kararı sonrası MHP lideri Devlet Bahçeli, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına soğuk bakanların operasyonu” dedi. İçişleri Bakanı Soylu “Bizans oyunu”derken Adalet Bakanı da “Yargı kararı” diye bir açıklama yaptı. Siz bu açıklamalardaki çelişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Ben açıkça söyleyeyim yani Sayın Bahçeli de, atama bakanlar da bu işleri bıraksınlar. Esas seyyar hakimin, savcının iktidar partisi mensuplarıyla çektirdikleri fotoğraflara bir baksınlar başta Sayın Bahçeli. Ondan sonra cumhur ittifakında masanın altındaki ortaklarının söylediği hukuk siyasetin köpeğidir sözlerini de bir değerlendirsinler. Sayın Bahçeli bir yorum yapacaksa esas bunlara bir yorum yapsın.
DEVA Partisine katılacak denilmişti, Mehmet Şimşek Cumhur ittifakını seçti!