34,4465$% 0.3
36,3032€% 0.16
2.836,84%0,10
4.835,00%0,20
19.341,00%0,20
9.389,62%-0,33
3136659฿%3.57325
Daha önce 1915 olaylarının Ermeni soykırımı olarak tanınmasına yönelik kanun teklifi veren HDP’Li Garo Paylan şimdi de Türk Milletini başka bir suç ile itham etti. Garo Paylan TBMM’ye verdiği kanun teklifinde 6-7 Eylül’ün Pogromu hafıza günü ilan edilmesini istedi. HDP’li Garo Paylan’dan şimdi de 6-7 Eylül için ihanet teklifi: Pogromu hafıza günü ilan edilsin! Peki nedir bu Pogromu?
Pogrom; dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle belirli bir gruba karşı uygulanan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri genellikle evleri, iş yerlerini bunun yanında ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları darp etmek, yaralamak, tecavüz etmek yahut da katletmekten oluşur. Pogrumu deyimi ilk olarak tarihin çeşitli dönemlerinde Yahudilere karşı yapılan şiddet olaylarını tasvir etmek için kullanılmış, sonra da anlamı diğer gruplara karşı yapılan benzer şiddet olaylarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Pogrom kelimesinin kökeni Rusçadır (погром), fakat Rusçadaki anlamı çok daha geneldir. Rusçada her türlü toplu darp hadiselerine pogrom denir. Kelime büyük ihtimalle bir Yahudi dili olan Yidiş yoluyla Batı dillerine ve Türkçeye girmiştir.
1931 yılında Selanik ilinde Yunanlarca Yahudilere karşı yapılan pogrom buna örnek gösterilebilir. Yine Milattan Önce 167 yılında Yahudilerle Yunanlar arasında geçen Makabi Ayaklanması tarihte kayda geçmiş ilk pogromlardan biri olarak kayıtlarda yerini almıştır.
Yahudilere uygulanan pogrumu tarihi bu kadarla sınırlı değildir. Haçlı Seferleri sırasında Avrupa’da yerleşik olan Yahudilere karşı çok sayıda pogrom yapılmıştır. 1096 yılında Fransa ve Almanya’da, 1189–1190 yıllarında İngiltere’deki pogromlar bunlara örnek olarak gösterilebilir. 1543 yılında Protestan reformist Martin Luther Von den Jüden und iren Lügen adını Yahudiler ve Yalanları koyduğu bir eser kaleme almıştır. Bu kitap, kalabalık kitleleri Yahudilere karşı şiddete yöneltmiştir.
Rusya’nın da bu konuda sicili son derece kabarıktır. 19. ve 20. yüzyılda Rusya’da Yahudi gruplara karşı sayısız pogrom yapılmış, o yüzden 1880 ve 1914 yılları arasında 2 milyon civarında Yahudi, Rusya İmparatorluğu’nu terk ederek kaçmak zorunda kalmıştır. 1931 yılında Selanik’teki Yahudilere karşı Yunanlar tarafından yapılan pogromu açmak gerekirse, 1938 yılında Almanya’daki Yahudi Soykırımı’nın yani yahudilere yönelik soykırımın başlangıcı sayılan Kristal Gece olayı tarihteki pogromlara bir örnek olarak gösterilebilir. İstanbul’da 6-7 Eylül 1955’te Yunanlara karşı yapılan olaylar pogrom tanımına uymamaktadır.
6-7 Eylül 1955 Pogromu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ve hâlâ yüzleşilmemiş vahim olaylardan biridir. Resmi verilere göre İstanbul ve İzmir’de; Rum, Ermeni ve Yahudilere ait; 4.226 ev, 1.011 işyeri, 74 kilise, 8 ayazma, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ve 3 mezarlık ciddi şekilde tahrip edilmiş, yakılmış, yıkılmış ve yağmalanmıştır. Yaşanan Pogrom’da; çok sayıda kadına cinsel saldırıda bulunulmuş, azınlıklara yönelik sayısız darp vakası yaşanmış ve 10’dan fazla yurttaşımız öldürülmüştür. Ayrıca, 7 Eylül 1955 günü Ankara, İzmir ve İstanbul’da ilan edilen sıkıyönetim ve sonrasında alınan yoğun güvenlik önlemlerine rağmen; İstanbul, İzmir, Hatay ve Çanakkale’de azınlıklara yönelik taciz ve onlara ait ibadethanelere yönelik kitlesel şiddet devam etmiştir.
Dönemin Demokrat Partili hükümet yetkilileri, bu pogromun ardından 12 Eylül 1955 günü ger-çekleşen TBMM toplantısında ‘hadisenin mesullerinin aranmasını ve ortaya çıkarılmasını’ vaat etmiştir. Bu amaçla, pogromun hemen ardından masum ve suçlu ayrımı gözetmeden binlerce kişi gözaltına alınmış ve İstanbul, İzmir ve Ankara’da kurulan toplam 8 özel mahkeme tarafın-dan 4.408 kişi çeşitli suçlardan tutuklanmıştır. Fakat hükümetin siyasi saiklerle pogromun tüm sorumluluğunu ‘komünistler’ üzerine yıkma gayreti sonucunda, toplamda 67 önde gelen solcu da tutuklanmıştır. Aralık 1955’te, tutuklu bulunanlardan 3.933 kişi serbest bırakılmıştır. Serbest bırakılanlar arasında pogromun zeminini hazırlayan propaganda faaliyetini yürüten ve 6 Eylül günü Taksim Meydanı’nda protesto mitingine çağrı yapan Kıbrıs Türktür Cemiyeti üyeleri, çe-şitli sendika mensupları ve öğrenci birlikleri üyeleri de bulunmaktadır. Nihayetinde, hadiselerin aydınlatılması amacıyla kurulan mahkemeler, yaklaşık 100 bin kişinin katıldığı tahmin edilen bir pogromun ardından, bu sırada işlenen tüm suçlar için toplamda yalnızca 228 kişiye ceza vermiştir. Bu sayı, fiilen cezasızlık anlamına gelmektedir.
6-7 Eylül Pogromu sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli Sabri Yirmibeşoğlu’nun ‘6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi, amacına da ulaştı’ açıklama-sının işaret ettiği tertibin devlet içinde görevli faillerine yönelik soruşturma ve kovuşturma hiç-bir zaman yapılmamıştır. Aksine, Atatürk’ün Selanik’teki evine bombayı atarak pogromun fi-tilini ateşleyen Oktay Engin kaymakamlık, emniyet müdürlüğü ve valilik gibi üst düzey devlet görevlerinde bulunmuştur. Selanik Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğiyle başlayan kari-yerine 1992-93 yıllarında Nevşehir Valisi olarak devam etmiştir. Aynı şekilde, pogrom sıra-sında en çok saldırının yaşandığı Beyoğlu ilçesinin kaymakamı olan Hayrettin Nakipoğlu, pog-romun hemen ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne atanmış, daha sonra Niğde Valiliği ve Emniyet Genel Müdürlüğü yapmıştır. Bu pogromun tertibinde görev almış ve pogrom sırasında idari görevlerini yapmamış isimler, Cumhuriyet dönemindeki pek çok menfi olayda olduğu gibi cezasız kalmış ve hatta taltif ve terfi edilmişlerdir.
Pogromun sonucunda ortaya çıkan maddi zararın İstanbul ve İzmir’de yaklaşık 1 milyar lirayı bulduğu hesaplanmaktadır. 9 Eylül 1955 tarihinde Maliye Bakanlığı’nın zarara uğrayanlar le-hine alacağını açıkladığı önlem ve daha sonra yurt çapında bir bağış kampanyasına dönüşen ekonomik telafi çabaları sonucunda, zarara uğrayan kişi ve kurumlara 6,5 milyon tutarında ödeme yapılmıştır. 28 Şubat 1956 tarihinde TBMM’de onaylanan 6-7 Eylül 1955 Tarihinde İstanbul ve İzmir’de Vuku Bulan Hâdiselerde Zarar Görenlerin Zararlarının Ödenmesi Hak-kında Kanun kapsamında da toplamda 60 milyon lira hasar gören kurumlar ile ev ve işyeri sahiplerine dağıtılmıştır. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in oluşan hasarı telafi etmek için her şeyi yapacağı sözüne rağmen, dağıtılan tazminat miktarının pogromun bıraktığı maddi
zararın büyüklüğüyle karşılaştırıldığında oldukça az olduğu görülecektir. Tutarlı ve düzgün iş-lemeyen bir tespit ve tazminat sisteminin olması, pogromda oluşan tahribatın telafi edilememe-sini birlikte getirmiştir. Tüm çabalara rağmen, ekonomik anlamda da pogromla yüzleşme tam anlamıyla yerine getirilememiştir.
Fakat unutmamak gerekir ki, bu suç işlenirken, buna karşı koymaya çalışan onurlu devlet yet-kilileri ve güvenlik güçleri de olmuştur. Cesur vatandaşlar, komşularını korumak için büyük kitlelerin karşısına dikilmiştir. Yukarıda bahsi geçen bağış kampanyasına ülkenin dört bir ya-nından insanlar para göndermişlerdir. Pogromun ardından TBMM çatısı altında dönemin mil-letvekilleri yaşananlar karşısında teessürlerini açıkça dile getirmişlerdir.
Yine de, tüm bu bilgiler, 6-7 Eylül 1955 Pogromu’nun, Türkiye tarihindeki diğer suçlar gibi yüzleşilmemiş, failleri cezalandırılmamış ve hasarı tazmin edilmemiş bir suç olarak kaldığını göstermektedir. Yüzleşilmeyen her suçun tekrarladığı gerçeği, bu pogromun ardından yaşanan kitlesel şiddet vakalarında bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu cezasızlık ve yüzleşememe sarmalı, genç kuşakların ülkeye dair umutlarını baltalamakta ve toplumsal barışı tehdit etmeye devam etmektedir.
Bu gerekçeler doğrultusunda, 6-7 Eylül 1955 Pogromu ile yüzleşmek amacıyla, 6 Eylül Günü-nün, 6-7 Eylül 1955 Pogromu Hafıza Günü ilan edilmesi TBMM’nin geçmişle yüzleşme adına, geçmişteki iktidarın yarım bıraktığı işi tamamlayarak, Türkiye’nin en büyük şehirlerinin orta yerinde yaşanmış suçların mağdurlarını anması ve bu mağdurların anılarını toplumsal hafızaya dahil etmesi çok önemli bir adım olacaktır.
Ankara Üniversitesinde sokak köpekleri 3 öğrenciye saldırdı!