İYİ Parti Belediye Başkan adaylığı ücreti kaç lira?

İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Genel Başkan Meral Akşener’in de katılımı ile milletvekilleri, genel idare kurulu ve başkanlık divanı üyeleri ile birlikte 18-20 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da istişare kampı gerçekleştirileceğini açıkladı. İYİ Parti Belediye Başkan adaylığı ücreti kaç lira?

Kürşad Zorlu'dan açıklama

Orbit - İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Başkanlık Divanı toplantısı ardından genel merkez binasında basın mensuplarının karşısına geçti. Başkanlık Divanı’nda alınan karar doğrultusunda; 18-20 Kasım tarihleri arasında yerel yönetimler ana tema olmak üzere milletvekilleri, genel idare kurulu ve başkanlık divanı üyeleri ile Genel Başkan Meral Akşener’in katılımıyla İstanbul’da istişare kampı gerçekleştirileceğini açıklayan Zorlu, “Burada odak noktamız yerel yönetimlerdeki stratejimiz olacak. Pek çok meseleyi irdeleme fırsatı bulacağız.” dedi.

1 Aralık tarihine kadar istifa

Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri için aday adaylığı başvurularının 20 Kasım – 22 Aralık tarihleri arasında başlayacağını aktaran Zorlu, teşkilatlarda yönetici pozisyonundaki parti mensuplarının 1 Aralık tarihine kadar istifalarını vermesi gerektiğini ekledi.

İYİ Parti Belediye Başkan adaylığı ücreti

Belediye başkanlığı aday adaylığı için kademeli bir ücret talep edileceğini, bu ücretin büyükşehir belediye başkanlığı için 30 bin TL olduğunu açıklayan Zorlu, gazilerden ve deprem bölgesindeki adaylardan ücret talep edilmeyeceğini açıkladı.

Yargıtay AYM gerilimi

Anayasa Mahkemesi'nin bir hak ihlali kararı karşısında ilk derce mahkemesinin tutumuyla başlayan, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin; “Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç durusunda bulunması” ile devam eden sürecin, ilgili makamların açıklamalarıyla derinleşen bir yargı krizine döndüğünü ifade eden Zorlu, “Gelişmelerin ardından yürütme organı adına yapılan açıklamalar ve son olarak Yargıtay’ın tutumu, mevcut aktörlerin çözüm üretmekten uzak olduğunu göstermektedir. Kuvvetler ayrılığının bir gereği olarak yasama ve yürütmenin; yargıya müdahalesi ve mahkeme üyelerine telkinde bulunulması kabul edilemez.” dedi.

Eğer bu adımlar bir Anayasa değişikliği için yapılıyorsa...

Eğer bu adımlar bir Anayasa değişikliği için yapılıyorsa olay daha da vahimdir.” diyen Zorlu, “Genel Başkanımızın dün bununla ilgili bir açıklaması oldu biliyorsunuz. Bu tartışma ikliminden faydalanarak Türkiye’yi yaklaşan yerel seçimler öncesi bir Anayasa tartışmasına sokmak gibi hamlelere biz kesinlikle karşıyız. Zira siyasi iktidar kendi siyasi çıkarları için vatandaşın daha da yoksullaşmasına tarihi bir örnek daha katmaktadır.” şeklinde konuştu.

“İYİ Parti Anayasa’yı korumak için gereğini yapacak”

Zorlu, “Türk Anayasası; satın alanın dilediği gibi dayayıp döşeyeceği, balkonu kırıp salonu büyüteceği sahibinden satılık bir ev değildir. Evin sahibi; Türk milletidir, satmaya da kiralamaya da niyeti yoktur. Anayasa ile teminat altına alınmış hakların kullanıcısı ve evin sahibi olan milletimiz, genel seçimlerde Anayasa değişikliği yapma yetkisini tek başına siyasi iktidara vermemiştir. İYİ Parti, Anayasa’yı korumak görev ve yetkisini milletimizden almıştır, gereğini yapacaktır.” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olmadığına yönelik açıklamaları bulunduğuna dikkat çeken Zorlu, “Buradan hareket edilerek dünden bu yana bireysel başvuru yolunun bir anlamı ve işlevi olmadığına yönelik değerlendirmeler dikkat çekmektedir. Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır.” değerlendirmesini yaptı.

Zorlu şöyle devam etti:

“Anayasa Mahkemesi’ne ancak olağan iç kanun yollarının tüketilmesi şartıyla (yerel mahkeme, istinaf ve Yargıtay’da hükmün kesinleşmesinden sonra) Anayasa’da güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılır. Yüksek mahkemelerin vermiş olduğu kararlarda Anayasa’ya aykırılık tespit edilmesi hâlinde Anayasa Mahkemesi kararı “tavsiye niteliğinde” değil “bağlayıcı karar” olarak Yargıtay, Danıştay, İstinaf Mahkemeleri ve yerel mahkemelerce uygulanır, uygulanmak zorundadır.

Bireysel başvuru yolunun amacı ve sonucu budur.

Bireysel başvuru yolunun lafzına ve ruhuna aykırı olarak yaratılan sözde kriz ve gerginlikten anlaşılan o ki, bireysel başvuru hakkını ortadan kaldırmaya veya bunu yeniden düzenlemeye işaret hasıl olmakta. Bu gerçekten tartışmalı bir durum. Bunu asla kabul etmiyoruz. “Çözümsüzlük” ve “gayrı millî” temasının seçilmesinin sebebi ise bunu yerel seçimlerde bir argüman gibi kullanma isteği midir? Değerli vatandaşlarımız bunu dikkatle irdelesinler.” İktidar cephesinden de söz konusu tutuma karşı tepkiler geldiğine işaret eden Zorlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukuk danışmanı Prof. Dr. İzzet Özgenç, eski adalet bakanı Abdülhamit Gül, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atadığı Anayasa Mahkemesi üyelerini örnek gösterdi. “Aslında biraz hukuk bilen, anayasal devlet olgusuna inanan herkes bu kaosun bir karanlığın başlangıcı olduğunun farkındadır.” diyen Zorlu, “Zannederiz ki sayın Erdoğan bu açıklamaları yaparken hukukçu kurmaylarına değil, başkalarına mı danışıyor.” ifadelerini kullandı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un krizin Anayasa ile çözüleceğini ifade ederek TBMM’yi işaret ettiğini söyleyen Zorlu, “Ne var ki hâlihazırdaki krizi çözmenin yolu basittir: Anayasa’nın 153. maddesini uygulamak.” dedi. Zorlu, “Normlar hiyerarşisinin en üstünde yer alan, devlet ve organlarına meşruiyet kazandıran Anayasamızın bizzat Cumhurbaşkanı ve temyiz merci tarafından tanınmaması, Anayasa Mahkemesi’nin itibarının ve saygınlığının zedelenmesi, mahkeme üyelerinin açık hedef hâline getirilmesi Türk hukuk düzeni açısından tamir edilemez ölçüde vahim neticelere sebep olacaktır.” değerlendirmesini yaptı. Türkiye Cumhuriyeti’nin tek bir kişinin şahsi malı olmadığı gibi kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin de sınırlanamayacağını vurgulayan Zorlu, “Çünkü ülkemiz “mülk ya da polis devleti” değil, Anayasamızın 2. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir.” diye konuştu. Söz konusu hukuksuzlukların, demokratik dünya milletleri nezdinde itibar ve prestij kaybı getireceğini; siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçları doğuracağını söyleyen Zorlu, “Bir ülkede hukuk güvenliğinin bulunmaması; ekonomik pazarda güvensizlik ve belirsizlik yaratır, yatırımcıların piyasaya hiç girmemesine ya da kısa sürede piyasadan çekilmesine neden olur. Yabancı yatırımcının güvenini kazanmak ve rasyonel karar verme imkânı sağlayabilmek için hukuk kuralların uygulamasının istikrarlı, açık ve öngörülebilir olması gerekmektedir ki ülkemiz açısından bu anlamda ciddi bir güven kaybı söz konusudur. Altını çizmek isteriz ki güçlü ekonomi güçlü hukukla mümkündür.” diye konuştu. Sansür yasası ile basın özgürlüğünün, kentsel dönüşüm yasasıyla mülkiyet hakkının, Yargıtay kararı ile seçilme hakkının ihlal edilmesinin kaçınılmaz sonucu olarak ülkenin yabancı yatırımlardan mahrum kalacağını ifade eden Zorlu, “Çünkü ekonomi ve ticaret; tarihin en eski hukuk metni sayılan Hammurabi Yasalarından bu yana hukuki güvence altındadır.  Gelinen bu noktada, 100 yıllık Cumhuriyetimizde yabancı yatırımcıların Türkiye’de üretim yapma amacıyla istihdam sağlayan, teknolojik bilgi aktaran, ihracat imkânı yaratan doğrudan sermaye yatırımlarının hacmi yıllar itibariyle düşmekte; Orta Doğu ülkeleri vatandaşlarının konut alımları için Türkiye’ye döviz aktarımları ise yukarı yönlü seyretmektedir.” dedi. Zorlu, yabancıya gayrimenkul ve vatandaşlık satışı sürerken yabancı yatırımların ise dibe doğru gittiğini ekledi.

“Onlardaki enflasyon bizdeki enflasyon canavarı”

TÜİK’in, Ekim enflasyonunu aylık yüzde 3,43, yıllık yüzde 61,36 şeklinde açıkladığını, aynı dönemde Euro bölgesinin aylık enflasyonunun yüzde 0,1, yıllık enflasyonunun ise yüzde 2,9 olarak beklendiğini aktaran Zorlu, “Onlardakine de enflasyon deniyor ama bizdeki aslında en hafif tabiriyle enflasyon canavarı.” değerlendirmesini yaptı. “Gelinen noktada siyasi iktidar baz etkisi, yaz etkisi gibi senaryolara başvursa da sorun artarak devam ediyor.” diyen Zorlu, “Bakın bu algı oyununun artık neden tutmayacağına ilişkin bazı rakamlar vermek istiyorum. Gıda ve Tarım Örgütü’nün Mart 2022’den Ekim 2023’e kadar yayınladığı küresel gıda fiyat endeksi yüzde 24,5 azalırken aynı dönemde TÜFE’nin gıda fiyat endeksi yüzde 123,2, TÜRK-İŞ’in açlık sınırı ise yüzde 177,7 arttı. Bizdeki artışlara dolar cinsinden baktığınızda da durum değişmiyor. Gıda fiyatlarındaki değişimi ölçmede kullanılan bu iki gösterge dolar cinsinden aynı dönemde sırasıyla yüzde 17 ve yüzde 46 artmışlar.” şeklinde konuştu. Et ve süt gibi protein kaynaklarındaki fiyat artışlarına değinen Zorlu, “Bakın, son 20 ayda et fiyatları küresel ortalamada yüzde 5,4 azalırken, bizde dolar cinsinden yüzde 40,8 artmış. Dünya genelinde süt fiyatları yüzde 23,7 azalırken, bizde süt fiyatı dolar cinsinden yüzde 35,9 artmış. Demek ki tüm dünyada fiyatlar çok artıyor söylemlerinin pek de bir karşılığı yok.” dedi. Zorlu, “Bu siyasi iktidara göre vatandaş eşittir, oy ve vergi veren; öz yurdundaki garip, öz vatanındaki parya. Yabancı eşittir, potansiyel para kaynağı. Plan ve program eşittir; yapmış olmak için hazırlanan yüzlerce sayfalık zaman israfı.” ifadelerini kullandı. Hukuk güvenliğinin ekonomik büyümeyi ve toplumsal huzuru temin ettiği gibi vatandaşların ülkesine güven ve bağlılığına da direkt etki ettiğini vurgulayan Zorlu, “Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca doktorların Türkiye’yi terk etmesinin sebebini ben şimdi elimle yapmayayım nezaketsizlik olur. Türkiye’nin yetiştirdiği ve yurt dışında geçerliliği yüksek olan meslek sahibi gençlerimiz sadece ekonomik sebeplerle mi bu ülkeden gidiyorlar? Özgürlük ve adalet arayışı akıllarına hiç gelmiyor. Çünkü böyle bir gündemleri yok.” diye konuştu. Kentsel Dönüşüm Yasası Meclis’ten geçen Kentsel Dönüşüm Yasası’na değinen Zorlu, “İnanın yapıcı muhalefet anlayışımızla iyi olanı, daha iyi yapmak için muhalefet etmeyi çok istiyoruz. Ancak önümüze iyi bir şey gelmediğini sizler de görüyorsunuz.” ifadelerini kullandı. Deprem yasası konusunda ilk günden beri "Ranta dönüşmeyen, vatandaşın faydasına olacak tüm çalışmaların koşulsuz yanında olacağız." dediklerini hatırlatan Zorlu, “İlgili kanunun afet riski bulunan bölgelerde kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandırmak amacıyla yapılacağı ifade edilmiş olsa da maalesef vatandaşların mülkiyet hakkına müdahale edilmesine kanuni dayanak hazırlanmıştır. Biz bununla ilgili şerhlerimizi parlamentoda koyduk.” değerlendirmesinde bulundu. Zorlu, “Kanuna göre; Şehircilik Bakanlığı tarafından mevcutta bina bulunan alanlar rezerv alan ilan edebilecek ve binalar maliklere sorulmadan rezerv alan kapsamına alınabilecek. Rezerv alan ilan edilen yerdeki konutlar mahkeme süreci dâhil 90 gün içinde gerekirse kolluk müdahalesiyle boşaltılacak. Ve rezerv alanlardaki imar planı, parselasyon, ruhsat ve iskân süreçlerinde belediyeler değil, bakanlık yetkili olacak. Bu yasanın ifadesi, siyasi iktidar eliyle şehir merkezlerinde yeni rant alanları oluşturmak ve Anayasa ile korunan mülkiyet hakkını açıkça ihlal etmektir.” şeklinde konuştu. Yasa hükmünün Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi gerektiğinin altını çizen Zorlu, “Ancak tehdit altında olan Anayasa Mahkemesi’nin tıpkı sansür yasasında olduğu gibi Kentsel Dönüşüm Yasası’nda da bağımsız ve tarafsız yargılama yapmasının önü kesilmek istenmektedir.” dedi. “Yakın zamanda yıkılan binaları gördünüz. Yaşamını yitiren vatandaşlarımızı, yaralı kurtulan vatandaşlarımızı, yetim kalan, öksüz kalan çocuklarımızı gördünüz.” diyen Zorlu, “Deprem travmasını yaşayan milyonlarca insanın devletinden beklediği haklı bir beklentiyi; siz rant kapısı olarak göremezsiniz. Yandaş müteahhitleri zengin yapmak için böyle bir yasa çıkarıyorsanız derhal vazgeçin.” diye konuştu.

SORU - CEVAP

Zorlu, basın toplantısının sonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ittifak açıklaması ile Bahadır Erdem’in istifası sorulan Zorlu, “Yaşananlar itibariyle bu sorunun ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bir başka partinin kongresini aldığımız karar açısından sebep sonuç ilişkisinde değerlendirmiyoruz. Genel İdare Kurulu’nun aldığı karar nettir. İYİ Parti 81 ilde aday çıkarma çalışmalarına hızlı bir biçimde devam etmektedir. Önümüzdeki günlerde de bazı illerimizde adaylarımızın açıklanmakta olduğunu göreceksiniz. İkinci sorunuz neden bununla ilgili; çünkü biz milletimize bir alternatif yolculuk hedefinde bulunduk. O da şuydu; Sayın Genel Başkanımız her parti ayrı ayrı seçime girsin dedi. Çünkü iki yumruk arasına sıkıştırılmış bir Türkiye portresi, milletimizin hak etmediği olaylarla karşı karşıya bırakıyor. Şimdi biz bu yolculuğa devam ederken kimsenin bize bir baskı aracı olarak herhangi bir argümanı kullanmasına izin vermeyeceğiz. Bu anlamda arkadaşlarımız bizden ayrılabilirler. Başka partilerde siyaset yapmak isteyebilirler. Örneğin CHP’de yapmak istiyorlarsa yapabilirler. Bizimle ilkesel bir ayrılık yaşayabilirler. Bunlar başka partilerde de yaşandı. Biz eleştiriye en çok açık olan partiyiz. En son genel idare kurulu kararımızda ben bizzat açıkladım. 5 arkadaşımızın hayır dediğini ama çoğunluğun verdiği kararla bu kararı aldığımız belirttik. Sayın Bahadır Erdem de o günlerde GİK üyemizdi ama toplantılara gelip görüşlerini beyan etmedi. Genel Başkanımızın ilkesel bir tutumu var. Ayrılan arkadaşlarımızla ilgili bir değerlendirme yapmıyor. Çünkü bugüne kadar birlikte mücadele edildi. Bu nezaketi gösteriyor ama şunun özellikle bilinmesini istiyorum; bizim aramızdan ayrıldıktan sonra partimizi zedeleyici, gerçek dışı ifadelerde bulunan arkadaşların bu değerlendirmelerine dikkat etmelerini tavsiye ediyorum. Çünkü İYİ Parti’ye yapılan bu saldırılara bu şekilde ortak olma niyeti taşıyanların karşısında, biz de gerekli açıklamaları yapmaktan geri durmayacağız. Biz yolumuza devam ediyoruz. İYİ Parti önce yerel seçimlerde milletimizin kutuplaşma eksenindeki sıkıştırıldığı yerden çıkması için alternatif olacağız. İnşallah yaklaşan ilk genel seçimde de milletimizin iktidar olma umudunu biz ortaya koyacağız” yanıtını verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, yargı krizine dair "Ben bu tartışmada taraf değil hakemim" dediği hatırlatılan Zorlu, "Kendisi şu ana kadar sadece Yargıtay Başkanı ile görüştü. AYM Başkanı ile bir görüşmesi olmadı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi: “Genel Başkanımızın çağrısı da çok netti. Anayasa’nın 104. Maddesi, Cumhurbaşkanı’na bazı görevler vermiştir. Bu görevlerin başında devletin çatısı temsil etmek, devlet organları arasındaki işleyişi uyumlu biçimde yönetmek. Bu bir görev aynı zamanda bir zorunluluk. Şimdi biz anayasal devlet olgusuna inanan bir siyasi parti olarak, elbette sayın Cumhurbaşkanı’na görevine hatırlatıyoruz. Hatırlatmaya da devam edeceğiz. Hakemlik ya da taraflık arasındaki farklılık, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na yüklediği zorunluluğun bir gereğidir. Hakem olmasından bahsettiğimiz nokta budur. Krizi nasıl çözersiniz? Çağırırsınız yüksek yargı organlarının başkanlarını buluşturursunuz. Problemi ortadan kaldırmak için bir uzlaşma kültürünü, iklimini yaratacak olan sizlersiniz. Şimdi öyle bir algı yaratılıyor ki, muhalefet olarak biz bununla görevliyiz de, yapmıyor ve bu kriz derinleşiyor gibi bir propaganda çalışmasına maruz kalıyoruz. Biz vatandaşlarımızı düşünüyoruz. Bu kriz yaşanmaya devam ettiği her gün, her dakika bizim alın terimizden alıp götürülüyor.” “Sayın Adalet Bakanının açıklaması, bireysel başvuru yönteminin ya da Anayasamızdaki bu hakkın ortadan kaldırılmasına yönelik ise elbette İYİ Parti olarak biz bunun karşısında olacağız. Çünkü bu artık Anayasa’nın bir parçası. Anayasa’ya uymak görevi hepimizin bir sorumluluğu” İktidarın getireceği olası Anayasa değişikliği teklifinde İYİ Parti’nin tavrı sorulan Zorlu, “Bu konuyu manipüle eden çevrelerin, konuyu iş birliği arayışına getirerek bir bütün halinde sunmaya çalışması son derece art niyetlidir. Biz yeni anayasa, yeni bir kanun yapılması dahil olmak üzere bu konuda gerçekten çok sağduyulu, kendi içinde yoğun tartışmalar yürüten bir siyasi partiyiz. Hatırlatmak isterim; seçimden önce bir başörtüsü teklifi getirildi. Bu teklifin ardından siyaset eksenli bir tartışma başlatıldı. İYİ Parti olarak o günlerde bir şey gördük, bunun bir siyasi araç olarak kullanılacağını gördük ve sağduyu içerisinde bu problemin Türkiye’nin gündeminden kalkmasını sağlayan yegane parti olduk. Şimdi ortaya konulan bu iddialar da çok açık bir yanlışlık var. Türkiye’de geçmişte de anayasa yapımları gerçekleşti, maddeler halinde, tek tek, bir çok değişim yaşandı. Anayasalar elbette değiştirilemez metinler değildir. Günün koşullarına göre zaman zaman değişiklikler yapılabilir ama kastettiğimiz şey; Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin  bize getirmeye çalışacağı, çağrı yaptığı anayasa değişikliği paketi ile ilgisi yoktur. Bu bir ilkesel genel tutumun ortaya konmasıdır. Dolayısıyla bu konu ilk sorulduğunda, özellikle yerel seçim öncesinde getirilebilecek böyle bir adımın asla parçası olmayacağımızı, çünkü seçim rekabetini etkilemeye yönelik bir teşebbüs sayılacağını ayrıca ifade etmiştik. Bu tutumuz aynen bu şekilde devam ediyor.”