35,1952$% 0.28
36,7699€% 0.94
2.969,05%1,35
4.855,00%0,98
19.418,00%0,97
9.724,50%-0,42
3431126฿%-3.15729
Türk Ocakları 110. yıldönümü etkinliğinde Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu gibi isimler yer aldı. Kılıçdaroğlu konuşmasında Karl Marx’tan alıntı yaptı. MHP Lideri “sözüm Türk Ocaklarının 3-5 yöneticisinedir” dedi. Uğradığı hayal kırıklığını anlattı. MHP Lideri Devlet Bahçeli‘den Türk Ocakları sözleri: Kelimeler boğazıma düğümlendi…
Bazen kelimeler dizilir insanın boğazına, söz inat eder çıkmaz ağızdan.
Geçmiş gelir aklınıza, yaşanmışlıkların hatırası düğüm düğüm olur hafızalarınızda.
Öyle puslu havalar yaşanır ki, Milli Mücadele Kahramanı Merhum Kazım Karabekir’in dediği gibi, şeytanın bile Müslüman mintanı giydiğine tanık olunur.
Merhum Hünkarımız Kanuni Sultan Süleyman, pek çok özelliğinin yanı sıra sanatkar bir ruha da sahipti.
Muhibbi mahlasıyla şiirler yazmıştı.
Bir gün sarayın bahçesinde dolaşırken, meyve ağaçlarının bazılarında çürüme fark eder.
Dikkatle incelediğinde çürüyen ağaçların karıncaların istilasına uğradığını görür.
Ağaçları ilaçlamak istese de, önce dönemin alimi, şeyhülislamı ve hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak ister ve şöyle seslenir:
Meyve ağaçlarını sarınca karınca, günah var mıdır karıncayı kırınca?
Ebussuud Efendi’nin cevabı sarsıcı, öğretici, öğütleyici ve düşündürücüdür:
Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Türk Ocakları’nın Kuruluşu’nun 110’uncu Yılında; İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları Sempozyumu’nda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın konuşmalarını dinleyince, hele hele devlete seri katil diyen bir müfterinin, bir suçlunun anılan sempozyumda olduğunu öğrenince bu duygu ve düşünceler kapladı ruhumu.
Halbuki Türk Ocakları göz nurumuzdu, bir nevi mektebimiz, mefkûremizdi.
İlk sevdamızdı, fikirlerimizin sistemleşip sadırdan satıra döküldüğü ülkü membaımızdı.
Türkçülüğün ilk sancağı Türk Ocağı’nda kaldırılmıştı.
1931’den 1949 yılına kadar kapalı olduğu 18 yıllık bir dönemi kenara koyarsak, fiilen kurulduğu 3 Temmuz 1911’den, resmen kurulduğu 25 Mart 1912’den itibaren Türk’ün, Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin beşiğiydi.
Türk Ocakları, Ahmet Ağaoğlu’ndan Yusuf Akçura’ya; Mehmet Emin Yurdakul’dan Ahmet Ferit Tek’e; Hamdullah Suphi Tanrıöver’den Osman Turan’a varıncaya kadar nice fazıl, inanmış ve davasına baş koymuş büyüklerimiz vasıtasıyla kollarını açıp uçurumların önüne set çekmişti.
Milli Mücadele yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’da bulunan yakın çevresinin Türk Ocaklılar olduğunu Enver Behnan Şapolyo şöyle anlatmıştı:
“Hamdullah Suphi’nin gelişinden Gazi Mustafa Kemal Paşa ziyadesiyle memnun olmuştu. Onun etrafında bir fikir halkası teşekkül ediyordu. Çankaya’da Atatürk’ün fikir arkadaşlarının hepsi de Türk Ocaklı idiler. Kâzım Karabekir dâhil olmak üzere, Hamdullah Suphi, Yusuf Akçura, Halide Edip, Ağaoğlu Ahmet, Reşit Galip, Mustafa Necati, Vasıf Çınar, Celâl Sahir, Mahmut Esat, Ruşen Eşref, Veled Çelebi, Besim Atalay, Tunalı Hilmi vb hepsi de ateşli ve gayeye inanmış Ocaklı milliyetçilerdir.”
12 Eylül 1980 darbesini müteakiben talimatla açılan “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasının iddianamesi, MHP ve ülkücü kuruluşları “1912’de Türk Ocakları’nın kuruluşuyla faaliyete geçen bir suç örgütü” olarak şerefsizce yaftalamıştı.
Sadece 583 dava insanımızı değil, bir fikrin ve onun tarihinin de mahkum olması için cuntacılardan emir alan hukuk katliamcısı Nurettin Soyer eliyle bir tezgah kurulmuştu.
Şimdi herkes elini vicdanına koyup düşünsün, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türk Ocakları’nın Kuruluşu’nun 110’uncu Yılında; İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları Sempozyumu’nda” ne işi vardır?
Biz bu hazin manzarayı nasıl okuyalım? Neye yoralım? Nasıl yorumlayalım?
Davet ede ede, hem de böylesi bir dönemde Kılıçdaroğlu mu davet edilmiştir?
Benim sözüm Türk Ocakları’nın üç-beş yöneticisinedir.
Ya bunu nasıl yaptınız? Nasıl böyle bir hatanın faili oldunuz? Bu gaflete nasıl kapıldınız?
Kılıçdaroğlu’nun “din halkın afyonudur” diyen, üstelik İslam dünyasıyla ilgili bir sempozyumda, Karl Marx’tan alıntı yaparak salonda hazır bulunanlara hitap etmesine nasıl katlandınız?
O salondan mesela Ziya Gökalp, mesela Erol Güngör, mesela Mehmet Eröz’ün yerine Marx’ın görüşlerinin kamuoyuna yansımasını içinize nasıl sindirdiniz? Bunu nasıl hazmedebildiniz?
Ben çok üzüldüm, dalıp dalıp uzaklara gittim, acaba Türk Ocakları yönetimi hiç mi rahatsız olmadı? Hiç mi vicdan azabı çekmedi?
Türk milletinin kurşun gibi ağır günlerden geçtiği bir dönemde bu Türk Ocakları ne yapar, ne arar, neyle meşgul olur?
Ebussuud Efendi’nin cevabını bir kez daha haykırıyorum:
Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Bizim asıl Ocağımız, teslim olmuş bir Ocak değildir. Adı ve unvanı da tertemiz ülkü erlerinin inancıyla, şehit ve gazilerimizin kahramanlığıyla bayraklaşan Ülkü Ocakları’dır.
Kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliği bizim damarlarımızda dolaşan kanımız, dünyaya Türkçe bakışımızın fikir namusudur.
Türk Ocakları 110 yıl evvel millet zillete düşmesin diye kurulmuştu, ama 110 yıl sonra zillete ev sahipliği yaparak geçmişine kalın bir sünger çekmiş, bizim de ciğerimizi dağlamıştır.
Çok söze gerek yoktur, Türk Ocakları’nın vaki açmazını en iyi değerlendirip sorgulayacak olanlar bu Ocağın samimi ve sağduyulu mensuplarıdır. Bu da onlar için bir tarih ve millet vazifesidir.
CHP’li Mahmut Tanal Fırat nehrine kimyasal sızıntı nedeniyle TBMM’yi acil toplantıya çağırdı!