MHP’li Feti Yıldız’ın bahsettiği Yargıtay 8. Ceza dairesi üyesi kim?
Sosyal medya yasası görüşülürken MHP adına kürsüye İstanbul Milletvekili Feti Yıldız çıktı. Feti Yıldız, Yargıtay 8. ceza dairesi üyelerinden birinin siyasi aktivist gibi davrandığının altını çizdi. Peki MHP'li Feti Yıldız'ın bahsettiği Yargıtay 8. Ceza dairesi üyesi kim?
"sosyal medya yasası"
Feti Yıldız, "Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamuoyunda "sosyal medya yasası" olarak bilinen Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 340 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce millî iradenin tecelligâhı olarak ilelebet varlığını sürdürecek Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifi Dijital Mecralar Komisyonu ve Adalet Komisyonunda görüşülerek nihayet uzun bir tatilden sonra Genel Kurula getirildi. Her 2 komisyonda milletvekilleri, uzmanlar, meslek örgütleri, sendikalar süre sınırı olmadan görüş ve önerilerini dile getirdiler. Komisyonlarda kanun teklifi üzerinde bazı değişiklikler yapıldı, Genel Kurulda da bazı değişiklikler yapılabilir. Öncelikle, katkı sunan herkese teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, bu yasayla özgürlüklerin kısıtlanacağı, basına sansür getirileceği, haber yapan, yazan herkesin hâkim karşısına çıkarılacağı seçimlerin yapılmasının bile tehlikeye gireceğini iddia edenleri gördük. Komisyon sıralarında cep telefonuyla naklen yayın yapan, tirat atan arkadaşlar gördük. Sosyal medyanın bir ahlaki yenilenmeye ihtiyacı olduğunu söylediğimiz anlarda kısık bir sesle "Haklısınız." diyen milletvekillerini gördük. Emperyalizmin inşa ettiği sosyal medya ahlakını savunanları gördük. Ülkemize karşı yürütülen algı operasyonlarının, milletimize karşı kurgulanan kumpasların iş birlikçilerini gördük. Dünyanın her yerinde maliyeti düşük darbeler peşinde koşan derin Amerika'nın istasyon şeflerini gördük. Küresel güçlerden siyasetimize müdahale talep edenleri gördük. Uluslararası kuruluşların hiçbir soruna çare üretemediğini gördük. Naylon gazetelerle her ay yüz binlerce lirayı hortumlarken emek, özgürlük sloganı atanları gördük. İktidara karşı yayın yapmak şartıyla yurt dışından fonlanan medya kuruluşlarını gördük. Grup toplantısında İbrahim Temo gibi slogan atanları gördük. Kapitalizmin satın aldığı solun, dünyada artık ciddiye alınmadığını gördük. Her iddiası gün batmadan çöpe atılan politikacılar gördük. Sivil toplum örgütü maskeli yalan üretim merkezleri gördük. Bağımsızlığımıza göz diken yeni mandacılar gördük. Onlar karşında hayata, hikmet ve hakikat gözüyle bakan derviş gönüllü dava adamlarını gördük. (MHP sıralarından alkışlar) Siyasi duruşumuzu tarihin defalarca doğruladığını gördük. Millet olma hâlinden daha güçlü bir yapının bulunmadığını gördük." ifadelerini kullandı.
"Adaleti yeryüzüne hâkim kılacağız"
Feti Yıldız, "Sayın milletvekilleri, ahlak ve hukuk kurulları toplumsal düzeni sağlayan kurallar olması nedeniyle birbirinin içine geçmiş kurallardır. Birçok hukuk kuralı aslında bir ahlak kuralıdır. Bu iklime yabancı olanların fikren çölleşmiş dünyalarını kovayla su taşıyarak yeşertemeyeceğimizi de biliyoruz. Anlatacağız, anlatmaya devam edeceğiz, ihanet odaklarını bir bir deşifre edeceğiz ve adaleti yeryüzüne hâkim kılacağız, mimarını da Türk milleti yapacağız.
Sayın milletvekilleri, internet ortamının sınır tanımayan olgusu, hızlı erişim ve geniş paylaşım kolaylığı beşinci kol faaliyeti olarak ortaya sürülen yalan veya yanlış bilgi ve içeriklerin gösterilen şekilde kabul edilmesini sağlıyor. Günümüzde habere ve bilgiye ulaşmak için genel olarak sosyal medya kullanılmaktadır, ürün ve hizmetlerin tüketiciye sunulmasından siyasal iletişim kampanyalarına kadar hayatın her alanına hâkim olduğu görülmektedir. Bu baş döndürücü gelişmelerle birlikte sosyal ve hukuki problemler oluşmuştur. Buna karşı, sosyal ağ sağlayıcılarının veya dijital dünyanın arka planında rol alan aktörlerin geniş çaplı kullanıcı sayılarıyla kullanıcı verilerinden yararlanarak elde ettikleri milyarlarca dolara, gelire ve özel bilgiye rağmen kişi dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, ailenin korunması, temel hakların korunması gibi ihtiyaç duyulan önleyici ve koruyucu mekanizmaları geliştirmedikleri veya etkin tedbir almadıkları, kullanıcıların ve devletlerin haklı taleplerine direnç gösterdikleri görülmektedir. Temel hak ve özgürlükleri korumak devletin görevidir. Her Türk vatandaşı millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürmek, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hakkına sahiptir. Dinamik olan bu süreci yönetebilmek için bu alanda yeni düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç olduğu herkesin kabulüdür. Bu teklifle 23 kanunun 51 maddesinde değişiklik ve 13 yeni madde ihdası düşünülmektedir." dedi.
"Teklifin Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır"
Sayın milletvekilleri, kanun teklifinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası komisyonlarda değerlendirilmiş, oylamalar yapılmış; teklifin Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Bilindiği gibi ceza hukukuna ilişkin evrensel ilkeler sıralamasında kanunilik ilkesi ilk sırada yer alır. Evet, kanunsuz suç ve ceza olmaz. Kanunilik ilkesi, suç ve ceza tekelini elinde bulunduran devlete karşı bireyin özgürlüğünün güvencesidir, bunda bir şüphe yoktur. Düzenlenen ceza normu tartışmaya, keyfîliğe izin vermeyecek şekilde açık, suç tanımında belirsizlik yoktur. Barış içinde bir arada yaşamak için ceza hukuku alanında cezanın da vazgeçilmez olduğu muhakkaktır. Dünyada suçun işlenmediği bir toplum ve toplumsal yapının etkilenmediği bir suç yoktur. Bazı arkadaşların suç ve ceza konusunda suç sosyolojisine uymayan hüküm cümleler kurmakta oldukları görülmektedir. Arkadaşlar, kendimizi gereksiz yere karalamaya gerek yok. 12 Levha Kanunlarında dahi kişinin kişiye karşı işlediği suçlar cevabını bulmuştur.
İhtiyaçlar hiyerarşisinin başında güvenlik ihtiyacı gelmektedir; rahat olun. İnternet ortamının ulusal sınır tanımayan olgusu, hızlı erişim ve geniş paylaşım kolaylığı sağlaması, çok değişkenli ve dinamik küresel ağ yapısı nedeniyle kötü niyetli kişilerin kimliklerini gizleyerek yasa dışı iş ve eylemlerine fırsat tanıdığı da bir gerçektir. İçinizde bu konuda mağdur olmamış bir arkadaşın olduğunu zannetmiyorum. Sahte isimli hesaplarla yasa dışı içerik oluşturup paylaşma, farklı siyasi düşüncelerde olan kişilere, herhangi bir alanda rakip olarak gördüklerine, farklı dinlere veya milletlere yönelik küfür, iftira veya hakaret etmek, karalamak ya da itibarsızlaştırmak amacıyla kullanıldığı durumlarda düzenleme yapılması şart olmuştur. Kanun teklifiyle ileri sürülen itirazları başından beri biliyoruz, dünyadaki uygulamaları biliyoruz; birbiriyle çatışan ve çakışan alanlarda dikkatli ve hassas adımlar atma sorumluluğumuzun da farkındayız.
"Yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eylemi"
Sayın milletvekilleri, yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eyleminin yani dezenformasyonun birey ve toplum hayatını da ipotek altına aldığı, vatandaşın gerçek bilgiye ulaşma imkânını engellediği, ciddi bir tehdit olduğu noktasında toplumda ortak bir kanaat vardır. Kültür, finans, sosyal hayat, siyasette yalan ve yanıltıcı bilgi yaymak toplum hayatında ciddi hasarlara sebep olmaktadır. Sosyal medyada insanların onuru, namusu, şerefi ayaklar altına alınmaktadır. Dünyada yalan habere en çok muhatap olan ülke de Türkiye'dir. Kanun teklifinin 29'uncu maddesinde, sırf halk arasında korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yaymak, suç olarak düzenlenmektedir. Sayın milletvekilleri, ceza hukuku, yalnız, insan hareketlerinin bir fiilden doğan sonuçlarıyla değil, doğabilecek sonuçlarla da ilgilenir. Bu noktada, tehlike kavramı karşımıza çıkar. Tehlike suçlarında suçun işlenerek netice alınması hâlinde, suçla mücadelede geç kalmış olursunuz. Ceza hukukunu ilgilendiren bu tehlike, bir nevi bir tür neticedir. Bu suçun oluşabilmesi için şu 4 şartın bir arada gerçekleşmesi gerekir: Bir özel kast, iki gerçeğe aykırı bilgi, üç suçun kamu barışını bozmaya elverişli olması, dört alenen yaymak. Bu suçun taksirle işlenmesi mümkün olmadığı gibi icra hareketleri kısımlara bölünüyorsa suça teşebbüs de mümkündür. Bir tek kişi tarafından işlenebileceği gibi birden çok kişi tarafından iştirak hâlinde de işlenebilir. Sayın milletvekilleri, hâkimler anayasa, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Kovuşturma aşamasında yargılama konusu fiilin yazılı suçu oluşturup oluşturmadığı konusunda duraksama oluşursa hâkim tarafından yapılacak hukuki değerlendirmeler hariç olmak üzere bilirkişi heyetinden rapor istenebilir. Bildiğiniz gibi usulüne uygun yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bu itibarla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesiyle güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığı yönünden değerlendirme yapılırken, görev ve sorumluluk da yükleyen bu özgürlükler kullanılırken demokratik bir toplumda millî güvenliğin toprak bütünlüğünün ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın yanında, başkalarının hak ve şöhretlerinin korunması için bazı yaptırımlara tabi tutulabilir. Bunun dünyanın her tarafında böyle olduğu da unutulmamalıdır.
"İfade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir"
İfade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Şu hususu belirtmeliyiz: Dezenformasyona konu içerik, doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği gibi tahrif edilmiş bir bilgi de olabilir. Kamu barışına yönelik suçların kapsamında ihdas edilen bu suç, bölümde yer alan diğer suçlardan farklı bir alanı düzenlemektedir. Suçun oluşması için yasanın aradığı unsurların bulunması hâlinde fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini saklamak suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde temel ceza yarı oranında artırılır. Kamu barışına karşı işlenen suçların ortak hükümleri Türk Ceza Kanunu'nun 218'inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre -kanundan okuyorum- haber verme sınırını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları bu suçu oluşturmaz. Yani bu tabelaları burada keyfinize göre yapmışsınız ama bir gerçekliği göstermiyor. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gerek Anayasa'nın 26'ncı maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti gerekse basın özgürlüğü, Basın Kanunu'nun 3'üncü maddesiyle koruma altına alınan, haber verme hakkı kapsamını aşmayan, eleştiri amacını taşıyan ifadeler bu 29'uncu maddedeki, düzenlemedeki suçu oluşturmaz. Hukuk, kendi düzeni içerisinde kendiyle çelişkiye düşmez. 218'inci maddeyi size bunun için okudum.
Değerli arkadaşlar, Anayasa'da ifade edilen "Kanunsuz suç ve ceza olmaz." ilkesi gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza yaptırımları koyma yetkisi sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. "Suçta ve cezada kanunilik" ilkesinin doğal sonucu olarak ceza kanunlarının uygulanmasında kıyasa ve genişletici yoruma yer yoktur, bunun için rahat olun. Suç, tipe uygunluk, hukuka aykırılık, kusurluluk niteliklerine sahip bir eylemle ceza normunun ihlalidir yani biz kafamızdan burada herhangi bir suç ihdas etmiş değiliz.
"Yargıtay 8. Ceza Dairesindeki arkadaşın verdiği kararları biliyoruz"
Değerli arkadaşlar, Komisyonda bir Yargıtay üyesini dinledik. O, 8. Ceza Dairesindeki arkadaşın verdiği kararları biliyoruz, burada anlatırsam yüzünüz kızarır. Siyasi bir aktivist gibi davranan bu kişiden hiç kimsenin, hukuk dünyasının öğreneceği bir husus yoktur. Maddede yazılı suçu oluşturan fiiller açıkça tanımlanmış ve suçun unsurları net olarak gösterilmiştir, burada bir keyfîlik ve belirsizlik yoktur. Tehlike suçlarının ifade özgürlüğünün kullanması bakımından etrafında duraksamalara, yanlış anlamalara elverişli bir alan yarattığını biliyoruz. Bunun için, bu kanun teklifi yazılırken dünyadaki bütün uygulamalar gözden geçirilmiştir. Tehlike suçları, bu tip suçlar ülkelerin çoğunda, neredeyse dünyadaki 196 devlette çeşitli şekillerde ceza kanunlarında vardır. Almanya'nın -demin bir arkadaşımız söyledi- 2017 yılında bu suçlarla, dezenformasyonla mücadele için çıkarmış olduğu yasada eğer içerik müracaat edildiği hâlde -haklı bir sebep yokken- çıkarılmazsa 50 milyon euroya kadar para cezası; bu -insanın şerefi, haysiyeti- toplumda bir materyalle işlenirse beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması hükmü vardır. Diyeceksiniz ki: "Alman Ceza Kanunu'nda tek başına böyle bir düzenleme yok." Alman Ceza Kanunu'nun 22 maddesinde atıflar yapılmıştır değerli arkadaşlar. Aslında böyle bir kanunu yirmi dakikada anlatmak elbette kolay değil. Sözlerimi, konuşmamı Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey'in şu veciz ifadeleriyle tamamlamak istiyorum: "Siyasette millî bir akıl, engin bir bilgi, etkili bir muhakeme gücü, ahlakla bezenmiş derin bir hissediş, geniş bir kavrayış, samimi bir sorumluluk en temel ihtiyaçtır, tabii her şey nezaket içinde."