Türkiye hangi hedefe ilerleyecek? Uzmanlardan çarpıcı ‘Irak’ değerlendirmesi
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın son Irak ziyaretinin yankıları sürüyor.
Türkiye-Irak güvenlik mekanizması görüşmesi ve muhtemel sonuçlarına ilişkin Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) uzmanları değerlendirmede bulundu.
SETA Akademi Direktörü Ferhat Pirinççi, SETA Araştırmacıları Sibel Düz, Can Acun ve Bilgehan Öztürk’ün kaleme aldığı yorumlarda, Türkiye ile Irak arasında gerçekleştirilen hamlelerin ABD’yi olduğu kadar İran’ı da rahatsız ettiğine değinildi.
Irak’ın kuzeyine yönelik operasyonda Gara bölgesinin hedef alınabileceğine dikkat çekilen analizde, Türkiye’nin Erbil ve Bağdat yönetimleriyle terörle mücadele konusunda eş güdüm çabasında olduğuna işaret edildi.
ORTA VADEDE PKK IRAK’TA ORTADAN KALKAR
“Türkiye-Irak Güvenlik Mekanizması Görüşmesi ve ortaya koyulan müşterek sonuç bildirisini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu cevaplandıran SETA Akademi Direktörü Ferhat Pirinççi, şunları söyledi:
Bu müşterek sonuç bildirisi Türkiye’nin Irak’la uzun bir süredir yürüttüğü diplomatik girişimlerinin önemli bir dönüm noktası niteliğinde. Bildiride her ne kadar terörle mücadele ve Irak yönetimin PKK’yı bir terör örgütü olarak değerlendirmesi ön plana çıksa da diğer üç nokta da göz ardı edilmemeli. Bildiri terörle mücadelenin yanı sıra bölgesel istikrar, bölgesel ticaret yollarının güçlendirilmesi ve ikili ilişkilerin geliştirilmesine de vurgu yapıyor.
Terörle mücadele açısından bakıldığında Türkiye’nin Irak’taki terör unsurlarına yönelik operasyonlarını çoğu zaman zımnen destekleyen ancak bazen bölgesel konjonktürün ve üzerindeki baskının etkisiyle eleştirel bir tutum takınan Bağdat yönetiminin bundan sonra daha farklı bir tavır içine gireceği beklenmektedir. Ankara’nın terörle mücadelede önceki dönemlerden daha kapsamlı adımlar atması, Bağdat yönetiminin de bu süreçte zımni desteğin ötesine geçerek Türkiye’nin operasyonlarına somut destek vermesi yüksek olasılıktır. Bu çerçevede orta vadede Bağdat ve Erbil yönetimlerinin desteğiyle PKK’nın Irak’taki üslenmesinin tamamen ortadan kalkması veya hareket kabiliyetinin ciddi bir şekilde sınırlandırılması söz konusudur.
Bazı bölge ülkeleri veya bölge dışı güçlerin terörle mücadele alanında Türkiye ile artan iş birliğini engellemek için Bağdat yönetimi üzerinde baskı oluşturması söz konusu olabilir. Ancak Bağdat yönetimi terör örgütünün kendisi üzerinde de bir yük oluşturduğunun farkındadır. Bu tümörün ortadan kalkması sadece Ankara-Bağdat ilişkileri açısından değil Irak’ın başta ticaret ve lojistik kapasitesinin gelişmesi olmak üzere birçok açıdan faydalar ortaya çıkaracağı düşünülmektedir.
IRAK İÇİN DE GÜVENLİK SORUNU
Konuya ilişkin SETA Araştırmacısı Sibel Düz’ün yorumu şöyle:
Öncelikle çok uzun yıllardır Türkiye’nin Irak ile PKK hususunda kurumsal bir iş birliği mekanizması kurmak için diplomatik gayretlerde bulunduğunun altını çizmek gerekir. Fakat bu gayretler son yıllarda Milli Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatının kurumsal koordinesinde ilk defa somut bir adıma dönüşmüştür. Irak Ulusal Güvenlik Konseyinin PKK’yı Irak’ta yasaklı bir örgüt olarak tanımlaması, Irak merkezi hükümetinin Türkiye ile ortak hareket edebilmesi için hukuki bir zemin ihtiva edecektir. Irak merkezi hükümetinin siyasi erki artarken Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) ise görece zayıfladığı bir dönemde Türkiye adına zamanlaması son derece isabetli bir adım atıldığını vurgulamak gerekir.
Peki neden şimdi? ABD’nin Irak’tan çekilme olasılığının tartışıldığı bir dönemde bu gelişmenin vuku bulması elbette tesadüfi değil. PKK’ya ek olarak Türkiye gibi bölgede son derece kritik bir nüfuz alanı bulunan ve mevcut nüfuz alanını genişletmeyi planlayan İran da bu olasılık üzerinden gelecek hamlelerini planlıyor. Her ne kadar Türkiye, PKK tehdidini Irak’ın kuzeyinden iç kesimlerine süpürmüş olsa da istikrarsız bir Irak’ın kendisi için de güvenlik sorunları oluşturabileceğinin farkında. Üstelik mesele sadece PKK’nın varlığından da ibaret değil.
Filistin-İsrail çatışmaları sonrasında Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif planlanan Hindistan-Ortadoğu Koridoru (IMEC) projesinin geleceğinin sorgulandığı bir dönemde, Kalkınma Yolu Projesi jeostratejik anlamda daha da önem kazanmıştır. Projenin tamamlanması durumunda bu hattın güvenliğinin sağlanabilmesi için başta PKK olmak üzere bölgeyi istikrarsızlaştırabilecek olan aktörlerin ve unsurların elimine edilmesi gerekiyor. Bu nedenle Irak merkezi hükümetinin kendi güvenliğini temin edebilecek kapasite ve yeteneklere sahip olması bekleniyor. Bu durumda Bağdat yönetimi için Ankara ile iş birliği karşılıklı bir kazan kazan alternatifi oluşturuyor.
Türkiye, Irak’ta sürdürdüğü operasyonlar neticesinde dağınık halde birtakım güvenli alanlar oluşturmuştur. İşte bu güvenli alanların birleştirilerek bir güvenli hattın oluşturulması ve bu hattın sürdürülebilir kılınmasında Irak merkezi hükümetinin desteği kolaylaştırıcı bir etmen olacaktır.
HEDEF GARA
SETA Araştırmacısı Can Acun “Türkiye-Irak Güvenlik Mekanizması Görüşmesinin ardından Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yönelik askeri operasyonların genişleyeceği beklentisi kamuoyuna hakim oldu. Siz hangi bölgelere ve nasıl bir askeri operasyon bekliyorsunuz?” sorusu çerçevesinde şu değerlendirmede bulundu:
Türkiye mevcut askeri doktrini bağlamında kendisine yönelen terör tehdidini kaynağında yok etmeyi hedeflerken bu bağlamda öne çıkan ülkelerden biri de –Suriye’nin yanı sıra– Irak olmuştur. Kararlılık Harekatı ve Pençe Operasyonları serisiyle Türkiye hareket tarzı itibarıyla geçmişe nazaran bir değişikliğe giderek alan hakimiyetini hedef alan bir stratejiyi sahada hayata geçirmeye çalışmakta ve bu bağlamda İran’dan Suriye’ye kadar uzanan bir hat üzerinde güvenlik şeridi oluşturma çabasındadır.
Şimdiye kadar sahada ciddi bir başarı elde edilmiş olmakla birlikte önsüzümdeki dönemde bu hareket tarzını tamamlayıcı şekilde yeni kara harekatlarının gerçekleşeceği öngörülmekte. Burada Zap’ın etrafındaki stratejik noktaların ele geçirilmesinin yanı sıra özellikle Gara bölgesinin hedef olması söz konusu olabilir. Terör örgütü PKK adına Gara bölgesi ciddi öneme sahip; terör faaliyetlerinin yürütüldüğü, komuta kontrol ve üslenme bölgesi olarak kullanılmaktadır.
Yine Sincar, Mahmur, Kandil ve Asos gibi alanlarda terör örgütü faaliyetlerine devam etmektedir. Türkiye gerek Erbil gerekse Bağdat yönetimleri ile terörle mücadele konusunda eş güdüm içerisinde hareket etme çabasındadır. Özelikle son dönemde yürütülen yoğun diplomasi sonrasında Bağdat ile PKK’ya karşı varılan mutabakatlar Türkiye’nin askeri harekatlarına ciddi anlamda destek verecek bir niteliğe bürünebilir. Böylesi bir durumda terör örgütü daha geniş bir alanda hedef alınabilir.
PKK’nın son dönemde Bafel Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile birlikte hareket etmeye başlaması da Türkiye adına ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Türkiye birçok kez uyardığı KYB yönetimine karşı çeşitli tedbirler almaya başlamış, Süleymaniye Havalimanı’nı da içeren karşı yaptırımlar uygulamış, zaman zaman da ilgili alanlarda SİHA’larla terör örgütü unsurlarını ve onlara eğitim veren KYB’lileri hedef almıştır. Ancak ilgili angajman devam ettiği takdirde doğrudan KYB’ye yönelik bir askeri müdahale de söz konusu olabilir.
WASHINGTON VE TAHRAN RAHATSIZ
SETA Araştırmacısı Bilgehan Öztürk ise, “Kalkınma Yolu Projesi, Türkiye-Irak Güvenlik Mekanizması Görüşmesi ve sonuç bildirisi bağlamında ABD ve İran, Türkiye ve Irak’ın PKK’ya yönelik müşterek bir askeri operasyonuna yönelik nasıl bir tutum sergiler?” sorusunu şu şekilde değerlendirdi:
Kalkınma Yolu’nun hayata geçirilmesi vizyonu şüphesiz Ankara ve Bağdat yönetimlerinin terörle ortak mücadele kararlılığına ulaşmasında güçlü bir teşvik edici unsur olmuştur. Terörle mücadele Irak söz konusu olduğunda zaten Ankara’nın en öncelikli meselesi olagelmiş ancak Bağdat’ın bu önceliği anlaması veya saygı duyması çoğu zaman kolay olmamıştır. Bugün bu önceliği tanıma ve saygı duymanın ötesinde Bağdat yönetiminin de terörle mücadeleyi kendi meselesi olarak telakki ederek ortak inisiyatif alma noktasına gelmesi, güçlü bir motivasyon kazandığını gösterir ki Kalkınma Yolu’nun ülkeye uzun vadede kazandıracakları bu kararını etkilemede en muhtemel teşvik edici unsurdur.
Bu ortak anlayışın uzun vadeli hizmet ettiği hedefin Kalkınma Yolu’nu mümkün kılacak ortamı oluşturmak olduğu düşünüldüğünde, ABD’nin Kalkınma Yolu’nu sürdürülebilir ve uygulanabilir bir proje olarak görmek istemeyeceği açıktır. Zira ABD, Kalkınma Yolu’na alternatif ya da rakip konumda olan IMEC tasarımına güçlü bir destek vermektedir. Bu nedenle Irak’ta terör tehdidinin kalıcı şekilde ortadan kalkması ile Ankara ve Bağdat’ın kararlı bir şekilde bu noktada buluşması Washington’ın stratejik çıkarlarına uygun bulduğu bir durum olmayacaktır.
İran’ın IMEC projesinde yer almaması ve Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne dahil olması sebebiyle Kalkınma Yolu projesine ABD seviyesinde muhalif olmaması beklenir. Ankara’nın Bağdat’la angajmanları ile IKBY bölgesindeki etkinliğinin de bugüne kadar Tahran tarafından hep “sıfır toplamlı” bir bakış açısıyla değerlendirildiğini görüyoruz.
Türkiye’nin Irak sathında herhangi bir kazanımı –bazı istisnalar haricinde– genellikle İran tarafından “kayıp” olarak algılanmıştır. Ankara ile Bağdat’ın terörle mücadele koordinasyonuna Tahran’ın muhalefeti –Washington’dan farklı olarak– daha ziyade nüfuz alanları üzerinden olacaktır. Daha açık bir ifadeyle Ankara-Bağdat koordinasyonu, Tahran’ın Süleymaniye’deki nüfuzunu tehdit edeceği ölçüde İran’ın tepkisini çekecektir.